31 Ocak 2013 Perşembe

Casusun Dönüşü - Bir Casus Hikayesi 2


Memlekete dönüşüm.(Sağdayım)
          Hava yavaş yavaş kararmaya başladı. Öğlen yemeğimi  Pera Palas’ta yedikten sonra otelden ayrılarak buraya gelmiştim.Tahminimde yanılmadığıma sevinirken yıllardır değişmeyen tek zevki ve alışkanlığının bu olmasına şaşırmıştım.Tam 2.5 saattir onları Eminönü’nde martılara simit atarken izliyorum.
          Dostumun saçlarına (yılların getirdiği yorgunluk ve yıllardan dolayı) hafif aklar düşmüş. O’nu 30 yılı aşkın süredir ilk kez bu mesafeden görmeme rağmen, her zamanki karizmasından eksilen bir durum olmadığını hissediyorum.
          Yıllar önce tam bu noktada son kez konuşmuş, son kez birlikte martılara simit atmış ve ilk kez vedalaşmıştık.  68 model Mustang’imin motor sesini duyup beni fark etmesinden korkarak da olsa arabayı çalıştırmaya cesaret edip eve dönmeye karar veriyorum.
          Merdivenleri ağır ağır çıkarken Yorgo’ya güvenmekle ne kadar iyi yaptığımı fark ediyorum. Bu eski binaya gözü gibi bakmış. Balat’ta ki bu eski,taş Rum binasının önünde yıllar önce sevgili eşi ve onu yağmur altında otururken bulduğumdan beridir benim yanımda yaşıyorlar. Aile yadigarları olan bu taş bina banka borçları yüzünden ellerinden alınmışken borçlarını kapatmam ve onları yanıma almamla başlayan bu uzun hikayemiz buralara geldi. Eşi Eftalya hanımı 10 yıl önce kaybettikten sonra kendini tamamen bu binaya adamış.


          Eski, bakımsız , yıkılmaya yüz tutmuş bir bina olarak görülsede içeride ki durum daha zor. Mesleğimin vermiş olduğu gereksinimleri ve güvenliğimi düşünerek binaya yaptığım eklemeler binayı bakımı daha zor bir yer haline getirmişti. Tank atışına dayanıklı duvarlar, denize veya güvenli bir yere kaçış sağlayan tüneller, mühimmat odaları, dünya çapında iletişim kurmamı sağlayan radar ve çok gelişmiş bilgisayar odaları bunların sadece birkaçı.
          -Hoş geldin bre.10 gündür nerelerdesin, döneceğini söylediğinden beri yol gözler oldum dedi Yorgo. 85 yaşında olmasına rağmen tok sesinden hiç bir şey kaybetmediğini fark ettim.Yorgo’ya uzun uzun sarıldım ve sadece ‘ sonra Yorgo’ diyebildim.
           İşte yıllar yıllar sonra yine yüksek tavanlı,büyük pencereli evimdeyim. Salih’le eski günlerden kalma fotoğraflarımıza bakarken hüzünleniyorum. Karaköy’deki eski ofisin önünde çekildiğimiz fotoğraf ilişiyor gözüme.İkimizin de kanının deli aktığı ofisin bozulmadığı günlerden kalma.Birlikte dünyanın hemen her köşesinde türlü pisliklerden kurtulduğum bu adamla uzun yıllardır görüşmemiş olduğuma inanamıyorum.
           1971 Mart ayında aldığım atamayla beraber Roma’ya gitmem gerekiyordu. CIA , Avrupa genel sorumlusu olarak kendi ekibimi kurmam istediğinde önce dostumla konuşmuş fakat Salih’in memlekette kalma isteği doğrultusunda yollarımız Eminönü’nde bugün öğlen durduğum noktada ayrılmıştı.
           Roma’yla başlayan fakat Avrupa’nın en önemli yerlerinde yükselerek devam eden kariyerimin ışıltısı ve yoğunluğu arasında dostumla olan kırgınlığımız derinleşmiş sanki ikimizin de konuşmaktan çekindiği gizli bir sır olmuştu.
 Acaba yaptıklarımı hissettirmeden izlemiş miydi uzaktan? Kendini istediği zaman ortadan kaybetmekte usta bir adam olan Salih, çocukluk arkadaşı, silah arkadaşı, ortağı olan beni unutmuş muydu ?

30 Ocak 2013 Çarşamba

Sigara İçenlere Ateş Etmeyin

Sigara aleyhtarlığı, sigara içmemekten daha önemli hiçbir özelliği olmayanların ideolojisidir. Sigara içenlere duyulan meşru ve mukaddes nefretin ardında; güvenli bir yer olmaktan çıkan bu dünyada, kendine kurban gözüyle bakmaya başlayan fakat neler olup bittiğini anlayamadığı için, duman çıkararak yerini belli eden tiryakilere körlemesine sataşan gayretkeş zavallıların demokratik ihtişamı var. Ölümlülük karşısında cılız/modern bir itirazla bağdaştırılmaya çalışılan sağlıklılık [geçiciliğinin su götürmez kesinliğine rağmen], sigara içmeyenlere özgü bir ayrıcalıkmış gibi gösteriliyor. Sigara tiryakilerini ölümle tehdit eden militan ruhlu sigara aleyhtarı/insancıl kimseler; sağlam vücutlarının üzerinde sapasağlam bir kafa taşıyorlar ve yatacakları mezarlığın düşman uçakları tarafından günün birinde bombalanmamasını garanti edecek bir antlaşma hazırlamak yerine, sigara içenleri doğru yola çağırmak [hizaya getirmek] için fedakarca vakit/enerji harcıyorlar. Pasif içici olmayı 'şiddetle' reddeden bu fedakar fedailer, sigara içenlere uyarıda bulunma hususunda hiperaktif bir tutum sergilemeye başladılar: Lanetlenmiş gibi her yerde yasak levhalarına toslayan tiryakiler, dumanlı bir kelime olan 'kirlilik'ten birinci derecede sorumlu tutuluyor. Sigara içmek Çernobil faciasıyla örtüştürülürken, klimalar sincaplar için icat edilmiş gibi davranılıyor.

Şu günlerde [20. yüzyılın bitmek bilmeyen son günleri!] televizyonda TC. Sağlık Bakanlığı'nca hazırlanmış bir film gösteriliyor: Güya maymun görünümündeki ilk-el- insanlar, zamanla tüylerini döküp arka ayakları üzerinde dikiliyorlar. Sonraları zihinsel bakımdan da evrilerekten sakal traşı olup, takım elbise giyip bond çanta taşımaya başlayan insanoğlu, çağdaş bir görünüm kazanıyor; fakat o da ne? Meğer bazıları evrimini tamamlayamamış ve nikotin bağımlısı olup çıkmış! Bu filmde nikotin bağımsızı insan tipini, vücudunda başarıyla top sektiren bir Mustafa Denizli [antrenör olanı] canlandırıyor. Etkileyici, değil mi? Kim bilir kaç kişi bu filmi görünce titreyip kendine gelmiş ve bir daha asla sigara içmeme kararı almıştır. Ülke çapında bir akciğer temizliği hedefleniyorsa, bu hedefin önündeki en büyük engel dev nikotinman ordusu değil, zihinsel ve ahlaki imkanların kısıtlılığı ile malul medyanın sürreel zevzekliğidir.

ABD'nin Tenesse eyaletinde, Linda Stewart adlı bir kadın, sürekli sigara içen kocasına ders vermek maksadıyla evini yaktı. Yangını kasten çıkardığını ifade eden Linda Stewart, "yangından bir gün önce kocasının elindeki yanık sigarayla uyuyakaldığını ve yatağını yaktığını" belirterek, kocasına "neler olabileceğini göstermek istediğini" söyledi. Buyur 'Burdan' yak! [Filtreli 'Burdan' sigaraları, yeni çıktı!] ingeborg Bachmann, sigarası yanıkken uyuyakaldığı için çıkan yangında can vermişti ama bugün hiçkimse Bachmann'ı sadece bir sigara tiryakisi olarak anmıyor; o şairdi. Bay Stewart'ın durumunu/hislerini bilemem fakat Bayan Stewart'ın sigara içmemesinde ya da yaşadığı evi ateşe vermesinde harika bir taraf göremiyorum.

idam mahkumunun son sigarasını içmesi, sigaranın işlevsel değerini en yakından görmemizi sağlayan olaydır: Bu son sigara asla bir bağış ya da rüşvet değil ama belki bir borçtur; zaten sigaranın [Çavuşesku dönemindeki Romanya gibi istisnalar bir yana] genellikle söze [pazarlığa] konu edilmeyen bir değeri vardır. Sigara yakılır ve doğallıkla tükenmeye başlar, nefes alışın ritmine uygun bir biçimde parlar, yanar, duman yükseltir ve küllenir; insan ve sigara birbirlerinin simgesine dönüşür.

Yine de "Sigara içme[ye başlama]k ahlaki ve/ya da akli bir irtifa kazanma işareti olabilir mi?" sorusuna verilecek tek cevabım var: "Hayır". 1998 yılının en salakça olaylarından biri olarak kayıtlara geçen bir haberi aktarayım: Almanya'da, kır gezisine çıkan bir adam, sigarasını yakmak için yanında herhangi bir ateşleyici olmadığını farkedince, civardaki bir yüksek gerilim hattına tırmandı ve yüzseksenbin volt elektrik geçen telden sigarasını yakmaya çalıştı. Akıbeti meçhul olan bu Alman'ı, sigara içenlerin yüzkarası saymak, sigara içmeyi ideolojik bir ortak payda kabul etmeye vardırır bizi.

Bilgelik, sevginin ve nefretin doğru yerlere odaklanmasıdır; cehalet ise tam tersi. insanın ekonomik kullanımının sömürgeciler hesabına kolaylaşması için yürürlüğe sokulan nefret modası sigarayı hedef gösteriyor, olay budur. Kanserojen bir varoluş biçimini benimsemiş tüketici/kölelerin bazı mamullerden nefret etmeleri, onları başka mamulleri satın alırken daha hırslı davranmaya sevk ediyor. Marka bağımlılığı, tam anlamıyla bir fetişizm çeşididir ve sigara içmenin [de züppeliğe elverişli yönleri bulunabilmekle birlikte] sözümona vahşice görünümleri, kozmetik tüketiminden daha yavan bir çılgınlık değildir. Muş'un Korkut ilçesinin Değimlitaş köyünde sigara içmeyi yasaklayan ihtiyar heyeti, yasağa uymayan azınlığın köyden kovulmalarını karara bağlamaya çalışıyor! Arkansas'ta hapishanelerde sigara içmek yasaklandı! Kanada hükümeti sigara paketlerinin üzerine kanserli akciğer fotoğraflarının koyulması yönünde bir kamu önerisi hazırladı! Onurlu bir hayat yaşamanın yolu sigara içenlere hakaret, içmeyenlere iltifat etmekten geçiyormuşçasına aptalca bir patırtı koparılıyor. Değimlitaş köyünün ihtiyar heyetinin zekası, Arkansaslı gardiyanların disiplin anlayışı ve Kanada hükümetinin ileri görüşlülüğünün mucizevi ışımaları insanı mest ediyor.

Yeryüzüne müptela ve imparator ruhlu köleler, dünyevi bir iptila olan sigaraya yakıcı saldırılar düzenlerken tiryakilerin yardımına ihtiyaç duyduklarını gizleyemiyorlar. Türkiye Denizcilik işletmeleri'nin, vapurlara yapıştırdığı ve okuma yazma bilen yolculara yönelik bir dizi komutun yer aldığı afişte: "...Sigara içmeyin! ... yüce atamızın ... düşlediği gibi iyi vatandaş olun!" buyurulmuş. M. Kemal'in de sıkı bir sigara tiryakisi olduğunu gözönüne aldığımızda, cevabını düşünürken sigaramızdan derin bir nefes çekebileceğimiz soru şudur: "O halde, sigara içmek bir ata sporu olamaz mı?"


Murat MENTEŞ / 23.10.2000