Merhaba değerli okurlar;
Uzun bir aranın ardından yeni bir uygulamayla sizlerleyiz. Artık her ay, düzenli olarak bir genç adamla yapılmış röportajlar yayınlayacağız blogumuzda. Sanat,spor, ticaret dünyasının önde gelen genç adamlarıyla, keyifli sohbetlerimize sizler de davetlisiniz.
Evet, Güney Bey, hayat nasıl gidiyor?
Hayat zor, üniversite hayatı, hayat kavgası yoruyor insanı. Üniversiteye girmeye çalışmak üniversitenin kendinden daha fazla yoruyor bilirsiniz. Bu yeni döneme adapte olmaya çalışıyorum. Bu yeni dönem de bana adapte olmaya çalışıyor elbette.
Her şeyden önce şunu sormak gerek belki de, Ömer Güney Günçıkan kimdir, neler yapar?
Hayat hikayenizi dinleyerek başlayalım.
Hayat hikayemi, bu röportajı okuyacak olanlar, “Ömer Güney Günçıkan: BAŞARIM” adlı kitabımdan ayrıntılı bir şekilde edinebilirler. Ancak üzerinden hafifçe geçmek gerekirse, 1991 yılında İstanbul’da doğdum, Ssk - Numune - Mavi Yatak Örtüsü (bildiğiniz üzere), işte ağlamışım falan, o zaman öngörüşlüyüm çünkü, kafa açık. Hani doğar doğmaz ağlıyorum, ben böyle bir dünyaya gelmek istemiyordum ama bu durakta indim.
Moda’da mı?
Hayır. Ben Ssk çıkışlıyım. İlk evimiz Erenköy’de, o dönemi fotoğraflardan yakaladım pek yaşadığımı hatırlamıyorum yarım yarım her şey.
Ne kadar yaşadınız Erenköy’de?
5 yıl. Ama hatırlamıyorum oralar silik bende. 6 yaşımda falan ben hatırlamaya başladım, o zaman da Göztepe’deydik, ilkokulumun hemen yanındaydı ev, çok güzel bir unsur tabi bu. O döneme dair pek anım yok, başıma çok basketbol topu yemiştim ilkokulda, darbeler yüzünden çok hatırlayamıyorum. Ama şunu hatırlıyorum, o dönemler oralar çok sıkıntılıydı. Ekmeği, karneyle alıyorduk biz o zamanlar, bizim dönem öyleydi. İsmet Paşa’nın işleri bunlar. Sonra bir ara Kore’ye gittim geldim ama bunlar savaş dönemi anılarım.
Kore’ye ilişkin konuşmamız gerekirse, neler yaşadınız, nasıl günlerdi?
Şimdi o dönem savaş var Kore’de, biz de destek birliği olarak yardıma gittik. Benim resmi olarak söyleyebileceklerim bu kadar, istihbarat bilgileri sebebiyle konuşmam yanlış olur. Ancak detaylı bilgi isteyenler Wikipedia’ya Kore Savaşı olarak girerlerse benim söyleyemediklerimi de öğrenebilirler.
Peki, Kore’de savaş esnasında bir sanat danışmanlığı durumunuz oldu galiba.
Oldu, oldu evet bana danıştılar. Koreliler bana danıştı.
Kore dönüşünüzde bir kriz çıktı yanlış hatırlamıyorsam.
Evet o da oldu. Uçak biletini almış geri dönme hazırlığı içindeyken Koreliler birbirleri arasında ihtilafa düştü. Bir kısım dedi ki: “Bu Türk bize çok zarar verdi bu gitsin.” Bir kısım da dedi ki: “Biz bunu çok sevdik ,biz buna çok danıştık, Güney Bey burada kalsın.” Gitsin-kalsın-gitsin-kalsın derken bu bir kısım Koreli beni çok sevdiğinden dolayı isimlerini Güney Koreliler olarak değiştirdi. “Güney kalsın, Güney Kore’dir, Kore Güney’dir” derken bunlar Güney Kore oldu. Benim gitmemi isteyenler de, madem siz güneysiniz biz de kuzey oluruz ulan! diyerek Kuzey ismini aldılar. Bunlar ayrıldı, ben gittim gideli bunlar hala savaşır.
İlginç. Altıncı sınıfta mı dönmüştünüz Kore’den?
Uçakta ikinci sınıf, ekonomiyle uçtum. 658. Sefer, B4. Hala hatırlarım önemli bir yeri vardır bende. Ama okuldan bahsediyorsak evet altıncı sınıf oluyor. Şanslıyım ki savaş esnasında sigara denen merete hiç bulaşmamışım. Savaştayım, ciğerimin açık olması lazım. Yeri geliyor günde 60-70 kilometre koşuyoruz, bu önemli. Kore arazisi de zorlu, herkes koşamaz yani.
Muhakkak. Lise dönemi de başladı tabi bu arada, değil mi?
Ortaokul da bitince, lise için okul arıyorduk ne yapsak ne etsek diye. Sonunda, aklın yolu bir, evin en yakınındaki liseyi seçelim dedik. Kadıköy lisesini böyle tercih ettik. Kore dönüşünde zaten Moda’ya taşınmıştık. Burası bir yuva olarak çepeçevre sarmıştı bizi.
Lisenin o dalgalı yılları nasıl vurdu sizi?
İlk sigara, ilk aşk, ilk hüzün, ilk gülücükler, ilk kalp kırıklıkları.. Bunlar hep lisedir benim için. Sonuçta genç adamız; kalbimizde bulunsun diye, biz de bir kız sevdik. (Derince iç çekiyor) Olmadı, olduramadık..
Peki bir Genç Adam olarak, en derin hüznünüz bir reddedilmişlik midir, yoksa boğazınızda düğümlenen bir soru mu?
Bizim mazimiz komple reddediliş üzerinedir. Ama ben de onu seviyorum, reddedilmeyi seviyorum. İlişki tanımım bu. (Sigara yakar)
Lisede yönelişleriniz nasıl oluştu?
Lisem deniz manzaralıydı, en üst katta da sözel sınıfları vardı. Manzaram güzel olsun, geniş geniş okuyayım diye sözele yöneldim. Denize baka baka bitirdik liseyi. İçdünyam da bu şekilde açıldı, deniz var çünkü. Evde de deniz manzarası var, belirteyim bu arada, özellikle kızlar için.
Evde üç bin kadar kitap var, zor oldu mu böylesi bir kitaplığa sahip olmak?
Bu sayı on bin kadardı. Ancak yer sıkıntısı çektiğimiz için çoğunu dağıtmak zorunda kaldım.
Peki, Güney Bey, Ömer mi, Güney mi?
Sana hangisi lazım?
Bir dönem dövüş sporlarıyla ilgilendiniz. Şiddete bakışınız nasıldır?
“Şiddet kullanmamak iyidir, gerektiği sürece.” Malcolm X. abimizin de dediği gibi.
Peki, Ömer Güney Günçıkan hayata nasıl bakar?
Şimdi şöyle açıklayayım, “sağ 1.50, sol 1.25” miyop. Ben öyle görüyorum neticede.
Röportajın asıl konusuna gelirsek, neden Korece bir argo sözlük yazma ihtiyacı hissettiniz?
Kendimden bir örnekle açıklamam en iyisi sanırım. Şimdi benim okulumda, Bahçeşehir Üniversitesinde “advertiser”ım ben, “advertiser” olmak zor iş, “advertiser” olmak bunu gerektiriyor, bunun için. Bir de şöyle bir nokta var. Hepimizin hayatında, Koreliler mevcut. Şimdi düşünseniz mutlaka aklınıza Koreli bir arkadaşınız, sevgiliniz, akrabanız gelecektir. Belki de siz kendiniz direk Korelisiniz. E konuşuyorlar kendi aralarında, anlamıyoruz. En azından küfür falan ediyorlarsa bilelim, insanımız da bilsin istedik.
Ama neden Korece-Japonca sözlük? Neden Korece-Türkçe değil?
Şimdi o bölge, asya bölgesi çok karışık bir bölge. Orada Kore var, Japonya var, Filipinler var, Çin var,varoğlu var. Bizim Kore’yle bir işimiz yok, ama bunlar aslında hepsi tek ülke. Tek din, tek bayrak. Hepsi Çinli, hepsi çekik gözlü. Ben aralarındaki bu tartışmaya bir son vermek için birbirlerini anlasınlar diye yaptım. (Gülüşmeler)
Yeni roman ne zaman geliyor?
Çalışmalar güzel gidiyor, ay sonuna muhtemelen hazır olur. Kentsel dönüşümle evlerinden atılan bir halkın, bir güruhun, acı dolu hikayesi.
Kaç kişilik bir güruh?
6.
Blogumuzu takip ediyor musunuz? Görüşleriniz nelerdir?
Blogunuzu çok dolaştım, çok methettiler, baktım çok hoşuma gitti. 33 bin tık almış zaten, sanırsam yazar birkaç arkadaş daha var, onlar da iyi. Onlar hakkında da bir eleştirim var aslında: Çok yazsınlar, daha çok yazsınlar. Artık sosyal medyayı kullanıyoruz , sosyal ağları kullanıyoruz . 33 bin tık genç beyinler için az bir sayı olmalı. Mesela 35 bin tık, neden olmasın? Yani yazar arkadaşlar sabah uyansın kendilerine bi sorsun. “Bugün neden 50 bin tık değil?” Bunu bir sorsunlar. Çok çalışsınlar.
Son sorumuz da klasik olsun, gençlere ne tavsiye edersiniz?
13’ten 16’ya kadar beklesinler, hayatlarına devam etsinler . 17-18 oturup ders çalışsınlar, önlerinde üniversite var. Hele genç kızlarımız, askerliği kısaltmaları lazım. 19’dan 24’e kadar olan genç kızlarımız beni facebook’ta ve twitter’da bulabilirler. Facebook’tan eklesinler, abone olmalarına izin vermiyorum. 24’ten 27’ye kadar olanlar da dünya ahret bacımdır, onlar da işlerine çalışmaya devam etsinler.
http://www.facebook.com/omerguney
https://twitter.com/GuneyOmerG
Ömer Güney Günçıkan'a bu samimi sohbetinden dolayı Genç Adamsın ailesi olarak teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyoruz.