17 Nisan 2013 Çarşamba

Kahraman Kedi Gazanfer



          Karnımda hissettiğim sıcaklık ve yaklaşık 5 kiloluk ağırlık yüzünden olsa gerek yavaşça gözlerimi araladım.Yine salondaki koltukta sızmışım.Güneş çoktan doğmuş.Tahminime göre saat 3 civarı olmalı.Başımda dayanılmaz seviyede bir ağrı var.Başımdaki ağrı National Geographic'te izlediğim filleri getiriyor aklıma.Bununla beraber camdan odaya süzülen güneş ise sinirimi bozuyor.Hayattan bu kadar soğuduğum başka bir gün hatırlamıyorum sanırım.
          Karnımda oturmuş bana dik dik bakan dedemden kalan İran kedimle göz göze geliyoruz.O da sinirimi bozuyor.Kafasına vurmak suretiyle üstümden indiriyorum.Koltuktan belim tutulmuş,sol kolum uyuşmuş,ağzım ise kurumuş bir halde doğrulmaya çalışıyorum.
          Koltukta oturmaya devam ediyorum.Kalkmaya kesinlikle halim yok.İlk dikkatimi çeken ise evin bok içindeki hali oluyor.Yaklaşık bir aydır evde hiç bir şeye elimi sürmedim.Bir de dün akşamdan kalan bira şişeleri ve hemen yanında duran midemin dışarı çıkmış hali berbat gözüküyor.Köşede duran kedi kumuna takılıyor gözüm.Hayvanın pisliği kumu aşmış,parkeye kadar akmış.Gazanfer'e yaptıklarından dolayı içimden küfür ederken "nereye yapıcam"?' sorusuyla irkiliyorum.
          Evde sadece ben ve Gazanfer olduğuna göre, ya Gazanfer konuştu ya da ben kafayı yedim.Düşününce iki seçeneğinde berbat olduğuna karar veriyorum. ''Hişş hacı sana diyorum, halıya mı yapayım ? Nereye sıçacağım ?'' diyor aynı ses.Sanırım korkudan titremeye başlıyorum.Cesaretimi toplayıp sordum : ''Gazanfer?'' ''Sonunda duydu ibiş, temizleyecek misin lan şu kumu? Akşamdan beri tutuyorum ! '' dedi kedi.''-Se se sen konuşuyorsun ! '' demeye çalıştım kekeleyerek.''Ben hep konuşuyorum da dinleyen kim? Anca işine gelince duy anasını satayım.'' dedi.

          Başımdaki filler iyice iplerini kopardı.İşten kovuldum,terkedildim ve kedim Gazanfer ile muhabbet ediyorum.''Abi Allah aşkına temizle artık işimi göreyim sonra uzun uzun konuşuruz'' dedi hafif sinirli bir sesle. Daha fazla uzatmadan dediğini yaptım. Biraz önce benimle konuşan kedi, temizlenmiş kuma oturup bir güzel işini gördükten sonra yalanıp bana yaklaştı.''Takdir edersin ki hijyen önemli abi, yapamazdım o kuma biliyorsun. Ayrıca bir kız yüzünden ne hale geldin be hacı , sana kız mı yok ? Bırak şu kaşarı, zaten sana göre değildi'' dedi.
          Arkadaş teselli etmeye çalışan , ergen liseliye dönüşen İran kedimden bir an soğudum ve sordum; ''Şimdi mi kaşar oldu lan !? Getirdiği sütleri,mamaları mideye indirirken ,göbeğini kaşıtırken iyiydi ?''
 ''O başka abi, aç mı gezelim ? Süt demişken bir duble süt koy da kahvaltımızı edelim, yolumuzu bulalım yavaştan.'' dedi. Mutfağa gittim. Sütü kaseye koyup salona yürümeye başladım.Sol kolumdaki uyuşukluk geçeceği yerde iyice artmıştı. İşin kötüsü ağrı göğsüme yayılmaya başlamıştı. Kıçım açık yattığım için ağrıyor diye düşündüm. Kaseyi önüne koyar koymaz Gazanfer süte yumuldu. Bir yandan sütünü içip bir yandan konuşmaya devam etti.''Bu ayrılık sana hiç yaramadı, berduşa döndün. İşin kötüsü bütün maaşı da alkole yatırdın. Bizim vitaminli yemler, balıklı krakerler yalan oldu. 20 gündür süte ekmek banıp yemeye çalışıyorum. Bir de geçen gün Ayşe teyzenin getirdiği kapuskayı yedim düşün halimi, adam ol topla kendini.'' dedi.

          Duyduklarım karşısında şok olmuştum. Bir kediyle karşılıklı oturmuş hayatım üzerine yaptığı değerlendirmeleri dinliyordum ! Son bir ayda öğüt vermeyen bir tek -26 yaşında , 5 kilo ağırlığında, günün 17 saatini uyuyarak geçiren kedim Gazanfer kalmıştı, o da kafayı yediğime kanıt olmak istercesine konuşmaya başlamıştı..Bir anlık gazla masanın üzerinde duran ekmek bıçağını almak için ayağa fırladım. Kalkmamla beraber sırtımdan aşağı soğuk terler boşaldı, gözüm karardı. Hatırladığım son şey gözüm kapanırken Gazanfer'in bana bakışıydı.

           "Gözümü tekrar açtığımda ise işte buradayım. Önce öldüğümü zannetttim , ama daha sonra hastane odasında yattığımı fark etttim., Bu anlatıklarıma inanıyorsun değil mi Ayten ?'' diye sordum.''Ömer son zamanlarda bir şey kullandın mı ? Ayrıldıktan sonra bu hale getirmeyecektik hani? İki olgun insan gibi bitirecektik, Şu olanlara bak !? '' diye cevap verdi.
  Eminim ki konuşmaya devam edecekti fakat odaya giren doktor yüzünden susmak zorunda kaldı.'' - Ooo bakıyorum hastamız uyanmış, sevdiceğiyle aşk tazeliyor''diye meymenetsizleşti sigara içmekten bıyıkları sararmış çirkin doktor. ''Ne oldu bana ?'' diye sordum. ''Kalp krizi geçirdiniz Ömer Bey. Neyse ki başarılı bir ameliyattan sonra şu an durumunuz iyi '' dedi.
            ''Peki buraya nasıl geldim ?'' diye şaşırdım. ''Arkadaşınız ambulansı tam zamanında aramış. Gerçi arayıp ortadan kaybolmuş herhalde. Evinizde kediden başkası olmadığına göre. Neyse artık bunları düşünmeyin ve dinlenin'' diyerek odadan çıktı.
           
           Doktor odadan çıktıktan sonra başıma gelenlerden dolayı ilk kez şükretme şansı elde ettim. Evet kalp krizi geçirmiştim,ölümün eşiğinden dönmüştüm ama 1 ay sonra ilk kez Ayten'i görmüştüm.Kendimi de kanıtlamıştım, ambulans çağıran Gazanfer'den başkası değildi. Söylediklerimin doğru olmasının zaferiyle Ayten'e dönmüştüm ki Ayten'in oturduğu sandalyede bembeyaz olduğunu gördüm. Sordum ''Ayten iyi misin?'' İyi olmadığı belliydi, titriyordu.Kazandığım zaferin etkisiyle kafamı öbür tarafa çevirmemle ,Ayten'in yere düştüğünde çıkardığı sesi duymam bir oldu. Sakince seslendim; ''Doktor Bey bakar mısınız? Ayten bayıldı da''.

12 Nisan 2013 Cuma

Ahmak


Bomba patladığında birkaç çocuk ağlamayı kesmiş tünelde. “Niye?“ diye sordum. Annesi hissizce baktı. Nereden bilecekti zaten? Bir adamın arzusu kanlanmış yerlere saçılıyordu. Tünelden çıkmaya niyetlendim elimde kardeşimin bilet koçanı, birikmiş bir bıkkınlık ve yersiz bir öfkeyle. Biraz yürüyünce yıkılmış bir bölmeden yüzeye çıkmayı becerebildim. Ne fena, dışarının havası tünelden daha boğucuysa fena işte. Savaşların böyle olduğunu bilmezdim. Öyle bir savaş ki kahramanlığın yanından bile geçemem. Oradan oraya köstebek gibi koşturmak düşer ancak. Ve elbet, ben o nefret ettiğin yalancıyım! Yüzüme bakmak bile acı veriyor değil mi? En çok da sana hayret ediyorum zaten, onca şeyi bilip bana hala bakabildiğinden.Ak bir ağıt değil çünkü yaktıkları meydanda. Aslında olurdum ki ne kahraman olurdum, bir bilet koçanı olmasaydı elimde.Çeldim mi kendimi?Çeliştim mi titrek korkaklığımla? Kalbinin üstüne bir ufak zırh kondurmuştu savaşa gitmeden önce, üzerinde bir saka motifi vardı. Koçanın üzerinde de var ancak ölümden korumaz işte insanı. Savaş inince yeryüzüne bir kardeşin diğerini bulması ne zor. Yanık bir şehrin insanı kucaklaması o denli zor olmuyor gerçi, yıkıntılar bir güzel saklıyor umutsuzluğunuzu. Su kanıyorsa sana ne bahşedilecek bundan az düşün ahmaklığını. Gökler yarılıp akşam yıldızı sana mı koşacak sandın bir anda? Elbet işkenceye dayanır sandı haspam, elbet birilerine karşı koyabilir sandı. Ahmaklık, onun yok işte dönüşü, tedavisi, çıkar yolu.Bomba patladığında bir çocuk ağlamayı kesiyorsa sen ağlamaya başlayacaksın. Başla ki tüm ahmaklar inansın varlığına ve birliğine. Elinde bir bilet koçanıyla bir tepeyi aşabilirsin işte o an. Birilerini tahtından edip o kan bahşedilen yeryüzüne oturabilirsin haşmetinle. Ancak dikkat et, kan pek çok ahmağın cesaretini taşır.

İşte o cesaret seni de, beni de yakar Biricik..


5 Nisan 2013 Cuma

Doyulmayan Dingillikler


Ne kaza ama. Sanki başına gelmiş gibi. Bir heykel yıkılmış diyorlar. Senin miydi? Az kullanılmış, paslanmaz çelikmiş. Hiç duymamıştım böylesini, niye paslanmıyor? Eskimeyecekse bir heykel neye yarar söyle! Açık ara herkesten fena kullanırdım yeminle fena kullanırdım. Sahi, niye bende yok? Yap bi kıyak, şöyle güzelinden  bir tane konduralım oturma odasına. Tapmalık olsun dikkat et, tanrılar dolsun. Girer girmez selam çakası gelsin insanın ki bir işe yarasın. Yontabilir misin tapılası bir şeyler güzelim? Kervanlar yürütse de it öldürmesin. Etliye sütlüye ültimatom versin de dalaşmasın zevkine değil mi? Ahh, karışmasa ya özgürlüğüne... Bu arada, tek bir nefeste kaça kadar sayabilirsin? Şimdi saymaya başlasam inandıramam seni. Geçen eve gittim, yoktun. Hiç olmuyorsun. Bazen bana inat diyorum bu yok oluşlar. Öyle mi cidden? Güzelim, zaten akil adam seçilemedim gelme bu sıralar üstüme. Oturup parçalanmam lazım. Ama havalı bir ad bulamıyorum işte. Yapısal parçalanayım diyorum, onu da kopanlar götürdü. Sen, bir miktar kayboluyorsun. Ben, etrafa bakınıyorum. Bir şey bulamadıkça daha da bakınıyorum. Böyle de bir dingillik işte..