4 yıl kadar olmuş. Bu güzel blog sessizce internet kaosuna terk edilmiş ve yüzlerde tebessüm bırakan küçük bir anıya dönüşmüş. Her varolan gibi unutulmak belasıyla burun buruna gelmiş. Ne hikmetse mahlas kullanan bir garip yolcu, bu gemiyi limanda görüp eski günleri yad ederken tekrar engin denizlerde yelken açmak hevesine kapılmış.
Mümkün mü artık o çokça geçilmiş ve hiç yoktan unutulmuş bu ağaçlıklı yolda tekrar ilerleyebilmek? Bilmesem de şansımı denemek istiyorum. Ne derler bilirsiniz; acemi şansı, belki yüzüme güler...
Güller kurudu, yapraklar büzüştü, bülbüller toprağa düştü.
O eski mahalleye bir müteahhit girdi ve her yer kentsel dönüştü.
Kaç kış geçti üzerinden bilinmez,
Herkes derdine gitti, yazmak işi bana üşüştü.
Unutmuşuz üstadım. Ne kendimizi, ne derdimizi, ne şevkimizi anlatmamışız uzun zamandır; unutmuşuz. Kitaplar kütüphanede tozlanmış, kalemler koltuk arasına kaçmış, boş zamanlarımızı yersiz dizilerle heba edip uyuyakalmış; unutmuşuz.
Yazmak bir nimet. En başta bunu unutmuşuz. Kimse kendinden başkasını düşünmezken artık, başkalarının derdini düşünüp de kendi derdimizi unuttuğumuz halis zamanları bir bir unutmuşuz.
Kış geçmiş, bahar geçmiş, yazla birlikte yemyeşil çimenler sararmış; biz huzurun vadesini unutmuşuz.
Unutulanlar gün gelir hatırlanır sanmışız; yanılmışız, bozulmuşuz, unutmuşuz, unutulmuşuz.
----
Karman çorman bir not düşmek istedim bu eski gemiye. Bildiğim limanların hepsi yabancı bayraklı gemilerle dolmuşken artık, şu unuttuğumuz köşede kıvrılıp tekrar uzanmak istedim. İçimde bir türlü hakim olamadığım o esrarengiz depresif yanımı tokatlamak istedim. Bir kez daha hatırlanmak istedim.
Hatırlıyor musun?