17 Ocak 2012 Salı

Pink Martini



İlk olarak Büyükada'da duymuştum.Hatta tarih 8 temmuzdu.Hava sıcak,gidebilenler tatil yerlerine hücum etmiş,kalanlarda alternatif yollara başvururken bizde güzel insanla Büyükada'ya gidelim dedik.Büyükada'nın en tepesinde kiliseye çıkan yolun hemen altında Lunapark diye şahane,olağanüstü bir çay bahçesi bulunur.(yemekte yenir) Buranın işletmecisi şahane adamdır(kankalığımı kurdum),garsonları kibar anlayışlıdır,mükkemmel bir deniz manzarası vardır ve en önemlisi o sıcakta üzeri bambu ağaçlarıyla örtülmüş masalara denizden harika bir esinti vurur.İşte bu anlatmaya çalıştığım yerde duydum ilk bu şarkıyı.Ortama cuk oturan şarkılarda arkıdan ninni gibi gelir insanın kulağına.O anda etrafımda: süper demlenmiş bir çay,harika bir deniz manzarası,rahatlatıcı bir esinti(kesinlikle rahatsız edici değil) ve güzel insan vardı.Bunlarında toplamı = Mutluluk.

Adadan döndükten sonra şarkıyı arayıp taradım fakat bulamadım.İkinci olarak da Korçula'da ağaç gölgesinde denize karşı karlovacko yudumlarken duydum.(yazar arti(Z)lik yapıyor)Hemen aklıma temmuzun 8i geldi.Halbuki aradan bi sene kadar süre geçmişti.Ondan sonra ne zaman dinlesem o'nu anımsatır olmuş bana demekki.Nası bi bilinçaltım varsa bende anlamadım.

Yani şunu demek istiyorum sevgili dostlar yarım saattir anlattığım şarkıyı sonunda buldum ve hemen indiregandi yaptım bilgisayara.Bu mutluluğumu buradan paylaşayımda tam olsun.Ayrıca belirtmeden geçmeyeyim Fransızca müziğin hastası oldum.Hele o nakarat;

Je ne veux pas travailler
Je ne veux pas déjeuner
Je veux seulement l’oublier
Et puis je fume




Paylaştığım video klipmi bilemedim ama tam Fransız işi olmuş.Ne olduğu belli değil kendince mesajları var sanırım.

Başka örnekler için;

Pink Martini : La Soledad

1 yorum: