Kitap çalışmalarınız için yoğun bir döneme girmiştiniz. Türkiye’ye yeni döndünüz. Nasıl geçti son birkaç yıl?
Yeni kitap için her Türk entelektüeli gibi Amerikaya gitmek
durumunda bulundum. Ama herkes kuzeye
giderken ben Güney Amerika'daydım. Marquez’in doğduğu yer olan Aracataca’da bir
köyde yaklaşık 2 yıl kadar yaşadım. Çok farklı bir vizyon edindim.
Köyde geçirdiğiniz süre zarfında bazı problemler yaşandı,
kişisel gelişim ve edebiyat dünyası çalkalandı. Köylüler evinizi yaktılar,
arkanızdan ölüm timleri gönderildi, ne diyorsunuz konuyla ilgili?
Büyük uyuşturucu baronu Alexander McQueen’in oğlu Keita nasıl
Çaykur Rizespor’a transferinde böyle şeyler yaşamışsa ben de tabi
Kolombiya’dan geri dönerken birtakım sıkıntılar yaşamış bulundum. Ve halka da
rahatsızlık verdiğimi inkar etmiyorum. Aslında Farisi Kültür’de Şeriati demiş
ki “gittiğin yeri rahatsız etme kardeşim bu da islamiyetin 6. Şartıdır.” Ama
kitap araştırmaları için rahatsız ettiğimiz kitleler oldu, toplumun hassas
konularına parmak basalım derken çiğnemiş geçmişiz bazı hassas meseleleri.
Hakkımda yazılanlar çoğunlukla iftira, kimsenin çoluğunu çocuğunu hedef tahtası
yahut canlı kalkan olarak kullanmışlığımız yok, sosyal deney yapıyorduk. Neyse
olay fazla büyümeden üstü kapandı zaten.
"Buralar hep elmaslıktı."
Rize’nin sayılı ailelerinden Elmas’ların veliahtısınız.
Kraliyet kanı taşıyorsunuz, nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Rize’de insanların çay bahçeleri varken bizim elmas
bahçelerimiz vardı.Büyük dedelerim makul bir yatırım yaparak zamanında elmas
tohumu almışlar ve bunun tarımını yapmışlar. Tabi mikro iklim, sadece bizim
bahçede yetişmiş elmaslar. Evimiz oldukça yüksekteydi, çocukken tüm gün oturur
elmas sayardık. Yorulurdum, tabi validem; Voyna Düşesi, bu yorgunluğumuzu
görür, hüzünlenir uzaklara dalardı. Ara ara Doğu Asya Fatihi, Kajank Prensi
ağabeyimi ziyarete Singapur’a uçardık. Ailemizin kökleri Habsburg Hanedanı’na
dayanmakta. Hanedan’dan kaçarak İngiliz
Kraliyet ailesini oluşturan kolla belli organik bağlarımız var. Tabi Prenses
Diana vefat ettiğinda belli gerilimler olmuş, acı tecrübeler.. Beni hep üzer bu ayrılık gayrılık. Ama kraliyet
ailesinde olmanın getirdiği bazı yükümlülükler var, bunları göze almak
durumundasınız.
Jet Sosyeteye her zaman mesafeli oldunuz, Dubai, Karadağ,
Monaco Prensliği hep olaylı hatırlandı. Tavrınız nedir?
Bu meseleleri kapalı kapılar ardında tutmayı hep
yeğlemişimdir fakat madem konu açıldı, ben de bahsedeyim. Gençlik yıllarımda Riyad’dayım; Salman bin
Abdulaziz’in abilerinin çocuklarıyla aram çok iyi, sürekli saraydayım. Biz
bunlarla bir gün okey oynuyoruz, bu
şerefsizler taş çalıyor. Bakın dikkat ediniz diyorum ki “arkadaşlar, taş çalmak
okey oyununun mütemmim bir cüz-üdür. Fakat taş çaldığınızı bilirsek mevzu
“lazım-ı gayr-ı mufârık” hükmüne girer. Tabi ben çok ateşli bir okey oyuncusu
olduğumdan bu esnada gözlerim kararmıştı, ben o sinirle çocuklardan birinin başına
ıstakayı geçirmiş bulundum. E mevzu büyütülüp uluslararası bir krize
dönüştürülünce beni Arabistan’da Persona Non Grata, yani istenmeyen adam ilan
etmek gibi bir hadsizlikte bulundular. Sadece Hac ve Umre ibadetlerimi yerine
getirmek için bu bölgeye gider oldum.
Rize’deki fildişi kulenizden İstanbul’a gelişiniz nasıl
oldu?
Hayat felsefem dadımın dediği gibi: Be humble but have
balls.
|
Ardından bu hayata veda edip üniversiteye atılıyorsunuz.
Boğaziçi Üniversitesi İşletme, İktisat ve Politika
bölümlerini yekten okuyarak susuzluğumu gidermeye çabaladım. Valedictorian
olarak mezun oldum, kimseyi mahcup etmemeye çabaladım. Okula da uğradığım pek
söylenemezdi, biraz daha çabalasaydım, birkaç fakülte daha Valedictorian olarak
bitirilebilirdi, neden olmasın?
Aynı zamanda bir Londoner olarak tanımlanıyorsunuz.
Londra benim doğduğum yerdir diyebilirim. Bir Zümrüdüanka
misali orada küllerimden bir imparatorluk inşa ettim. Tabi normal doğumum da
orada olsun dilerdim, Sun gazetesine haber olacakken karadenizhaber53.com
sitesinden duyuruldu dünyayı teşrifim, bu bende ömrümce bir burukluk olarak
kalmıştır. Fakat bu dünyayı solumam, karakterimin serpilip oturuşu Londra sokaklarındaki aylaklığımla olmuştur.
Gelelim can yakan soruya. Türkçe’yi nasıl unuttunuz?
Çok acı bir hatıradır, paylaşayım. Kraliçe’nin daveti ile
Buckingham Sarayı’nda bir davette idim. Ortam şahane, yangın yeri. Lordlar,
düşesler, şövalyeler sarmış dört bir yanımı, mini çemberler oluşturulmuş
sosyalleşiliyor. Ben de o çemberden
diğer çembere elimde limonlu sodam ile akıyorum, Prens Charles’ın çemberine
düştüm. Charles’ın kötü bir huyu vardır çok pis güler, güldü mü de liseli
ergene döner, yanındakine rahat ettirmez. Tam elimde sodam ile çembere daldım,
Charles da karşıdan latife eden düşese gevrek bir kahkaha yollarken
“ĞAĞAĞAĞAĞAĞA” diye elimdeki sodayı tokatladı yere düşürdü. Düşürmesiyle benim
ağzımdan “bollocks” lafzı istemsizce dökülmüş oldu. Şimdi Araplarla da aram
bozuk, okey oynarken ıstakayı Salman bin Abdulaziz’in yeğeninin kafasına
geçirdiğimi anlatmıştım. Charles’a kafayla girsem, ikinci bir diplomatik kaosu
kaldıramayız ailecek. O sinirle ben ne var ne yok sildim kafamda, Türkçe de
silindi. Kraliyet ailesine de küsüm, buradan belirteyim.
Prens Charles ve gevrek kahkahası. |
Önemli Not: Röportaj İngilizce yapılmış olup çeşitli bölümlerde İngilizce, Arapça,İspanyolca ve Tanzanca'dan çeviriler yapılmıştır.
Kişisel Gelişim Uzmanı olarak pek çok insana ışık oldunuz.
Kişisel gelişim alanında en büyük başarımın Cem Uzan
olduğuna inanıyorum. Babası 2003 yılında beni eve Cem için özel ders vermeye
çağırmıştı, 2 saatlik ders sonucunda kendisine siyasi parti kuracak kadar gaz
verdim. İyi mi yaptım kötü mü yaptım
buna tarih karar versin istiyorum.
Doğal ortamında bir Cem Uzan
Röportajın bu noktasında Yavuz Bey durgunlaşıyor, gözleri uzun uzun boğaza dalıyor. Kalemini eline alıp oracıkta bulduğu bir kağıt parçasına bir şeyler karalıyor. Asıl konuşmamız gereken konuyu atladığımızı görüyorum. "Şiir" diyorum.
"Divan şiiri kariyerim hep çalkantılıydı." |
Şair Elmas'tan bahsedelim biraz da, ne dersiniz?
Bir şair olarak doğdum, şiir sevemedim. Belli bir yaşa kadar
renk körü idim. Yalnızca mavi ve yeşil rengi görebiliyordum. Nasıl ki Peyami
Safa çektiği acılarla, geçirdiği hastalıklarla boğuşarak 9. Hariciye Koğuşu'nu
yazmış, ben de şiirlerimi bu acıyla yoğurdum. Haseki Sultan’ım Pertev-i Afitab
Sua-i Mahitab Lalezar Hanım’a “Sen mavi giy, ben denizi unuturum.” Demiştim,
kariyer başlangıcım budur. Ancak bu yetmiyordu, hep bir açlık hissettim şiire
karşı, hem doğuştan şairdim hem de şiir sevmiyordum, nasıl yapacaktık?
Şeyh Galip beni bu alana itmiştir. Haliç sırtlarında
kulağıma çalınan:
“Ah minel ışk-ı ve halatihi,
Ahraka kalbi bi hararatihi,
Manazara ayni ila gayrikum,
Uksimu billahi ve ayatihi…”
Dizeleri beni yerden yere vurdu, mecnun oldum. "Bu işi yapmalıyım." dedim kendi kendime.divan
şairi olmak istedim. Ancak divan şairliği stajım beni çok zorladı. Fuzuli’nin
yanına gittim, kendisi:
Ne yanar kimse bana âteş-i dîlden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı”
Beyitini söylüyordu, o bunu söylerken ben stajyerlik
için kapısını çaldım. Ama çok fakir olduğu için eski kapı aşağı düştü, kırıldı.
Sonra Şikayetname’yi yazdı kapı yüzünden Kanuni’ye. Fuzuli, çok cimri
patrondu, Stajyerlerine ticket verir onu da 12 günden yatırırdı, sigorta yok
yol yok rezillik gerçekten.
Favorim Nef’idir. Ama işte çok haylazdı duramıyordu. Sarkazm
sanatının bayrak taşıyıcısıdır kendisi. Kanadalı sit-com senaristleri tanısa dipleri düşer. Ama işte laf soka soka boğdurttu kendini. Nef’i kendine yazık etti açıkçası.
Yavuz mu Selim mi?
Sana hangisi lazım?Beş bin Türk Lirası |
Genç adamlara ne tavsiyelerde bulunursunuz?
Tavsiyem, genelde ceplerinde 150-200 bin TL taşımaları
yönündedir. Lazım olur, mekanı satın almaları
gerekir. Ben 5 bin TL’lik özel banknotlar yaptırdım, o şekilde taşıyabiliyorum,
Kapalıçarşı tarafında arkadaşlar var bununla uğraşan, isteyen olursa daha da
yaptırırız çekinmesinler. Genç adamlar, ceplerinde bulunsun.
Son olarak bir mesajınız var mı?
Büyük Türk düşünür Sagopa Kajmer şöyle der: "Beni update
edin, rapi şadettim kulaklara download edin." bunu unutmasınlar yeter. Sağlıcakla kalın.
Yavuz Selim Elmas bir süredir Topkapı sırtlarında kendini tasavvufa adanmış bir biçimde yaşıyor ve mutevazı bir hayat sürüyor. Kendisi İnsan Kıymetleri Borsası, Ayaklı Linkedin, Vito Web Search Optimizasyonu, Çay Teorisyenliği, Uber Übermensch gibi projelerde fikir mesaisi harcıyor. Hayran mektupları ve felsefi metinleri okumak dışındaki zamanını pazarlama gurularına özel kişisel gelişim dersi vererek değerlendiriyor. Şubat ayı itibari ile kendisini New York Üniversitesi kürsülerinde göreceğiz. İmkanı olanlar kaçırmasın.
Yavuz Selim Elmas bir süredir Topkapı sırtlarında kendini tasavvufa adanmış bir biçimde yaşıyor ve mutevazı bir hayat sürüyor. Kendisi İnsan Kıymetleri Borsası, Ayaklı Linkedin, Vito Web Search Optimizasyonu, Çay Teorisyenliği, Uber Übermensch gibi projelerde fikir mesaisi harcıyor. Hayran mektupları ve felsefi metinleri okumak dışındaki zamanını pazarlama gurularına özel kişisel gelişim dersi vererek değerlendiriyor. Şubat ayı itibari ile kendisini New York Üniversitesi kürsülerinde göreceğiz. İmkanı olanlar kaçırmasın.
Üstad Yavuz Selim Efendi'nin devamını bekliyoruz,bir röpotaj yetmez gönül adamını anlatmaya...
YanıtlaSilNöbetçi kutuphane 😉
YanıtlaSil