Sigara aleyhtarlığı, sigara içmemekten daha önemli hiçbir özelliği
olmayanların ideolojisidir. Sigara içenlere duyulan meşru ve mukaddes
nefretin ardında; güvenli bir yer olmaktan çıkan bu dünyada, kendine
kurban gözüyle bakmaya başlayan fakat neler olup bittiğini anlayamadığı
için, duman çıkararak yerini belli eden tiryakilere körlemesine sataşan
gayretkeş zavallıların demokratik ihtişamı var. Ölümlülük karşısında
cılız/modern bir itirazla bağdaştırılmaya çalışılan sağlıklılık
[geçiciliğinin su götürmez kesinliğine rağmen], sigara içmeyenlere özgü
bir ayrıcalıkmış gibi gösteriliyor. Sigara tiryakilerini ölümle tehdit
eden militan ruhlu sigara aleyhtarı/insancıl kimseler; sağlam
vücutlarının üzerinde sapasağlam bir kafa taşıyorlar ve yatacakları
mezarlığın düşman uçakları tarafından günün birinde bombalanmamasını
garanti edecek bir antlaşma hazırlamak yerine, sigara içenleri doğru
yola çağırmak [hizaya getirmek] için fedakarca vakit/enerji harcıyorlar.
Pasif içici olmayı 'şiddetle' reddeden bu fedakar fedailer, sigara
içenlere uyarıda bulunma hususunda hiperaktif bir tutum sergilemeye
başladılar: Lanetlenmiş gibi her yerde yasak levhalarına toslayan
tiryakiler, dumanlı bir kelime olan 'kirlilik'ten birinci derecede
sorumlu tutuluyor. Sigara içmek Çernobil faciasıyla örtüştürülürken,
klimalar sincaplar için icat edilmiş gibi davranılıyor.
Şu günlerde [20. yüzyılın bitmek bilmeyen son günleri!] televizyonda TC.
Sağlık Bakanlığı'nca hazırlanmış bir film gösteriliyor: Güya maymun
görünümündeki ilk-el- insanlar, zamanla tüylerini döküp arka ayakları
üzerinde dikiliyorlar. Sonraları zihinsel bakımdan da evrilerekten sakal
traşı olup, takım elbise giyip bond çanta taşımaya başlayan insanoğlu,
çağdaş bir görünüm kazanıyor; fakat o da ne? Meğer bazıları evrimini
tamamlayamamış ve nikotin bağımlısı olup çıkmış! Bu filmde nikotin
bağımsızı insan tipini, vücudunda başarıyla top sektiren bir Mustafa
Denizli [antrenör olanı] canlandırıyor. Etkileyici, değil mi? Kim bilir
kaç kişi bu filmi görünce titreyip kendine gelmiş ve bir daha asla
sigara içmeme kararı almıştır. Ülke çapında bir akciğer temizliği
hedefleniyorsa, bu hedefin önündeki en büyük engel dev nikotinman ordusu
değil, zihinsel ve ahlaki imkanların kısıtlılığı ile malul medyanın
sürreel zevzekliğidir.
ABD'nin Tenesse eyaletinde, Linda Stewart adlı bir kadın, sürekli sigara
içen kocasına ders vermek maksadıyla evini yaktı. Yangını kasten
çıkardığını ifade eden Linda Stewart, "yangından bir gün önce kocasının
elindeki yanık sigarayla uyuyakaldığını ve yatağını yaktığını"
belirterek, kocasına "neler olabileceğini göstermek istediğini" söyledi.
Buyur 'Burdan' yak! [Filtreli 'Burdan' sigaraları, yeni çıktı!]
ingeborg Bachmann, sigarası yanıkken uyuyakaldığı için çıkan yangında
can vermişti ama bugün hiçkimse Bachmann'ı sadece bir sigara tiryakisi
olarak anmıyor; o şairdi. Bay Stewart'ın durumunu/hislerini bilemem
fakat Bayan Stewart'ın sigara içmemesinde ya da yaşadığı evi ateşe
vermesinde harika bir taraf göremiyorum.
idam mahkumunun son sigarasını içmesi, sigaranın işlevsel değerini en
yakından görmemizi sağlayan olaydır: Bu son sigara asla bir bağış ya da
rüşvet değil ama belki bir borçtur; zaten sigaranın [Çavuşesku
dönemindeki Romanya gibi istisnalar bir yana] genellikle söze
[pazarlığa] konu edilmeyen bir değeri vardır. Sigara yakılır ve
doğallıkla tükenmeye başlar, nefes alışın ritmine uygun bir biçimde
parlar, yanar, duman yükseltir ve küllenir; insan ve sigara
birbirlerinin simgesine dönüşür.
Yine de "Sigara içme[ye başlama]k ahlaki ve/ya da akli bir irtifa
kazanma işareti olabilir mi?" sorusuna verilecek tek cevabım var:
"Hayır". 1998 yılının en salakça olaylarından biri olarak kayıtlara
geçen bir haberi aktarayım: Almanya'da, kır gezisine çıkan bir adam,
sigarasını yakmak için yanında herhangi bir ateşleyici olmadığını
farkedince, civardaki bir yüksek gerilim hattına tırmandı ve
yüzseksenbin volt elektrik geçen telden sigarasını yakmaya çalıştı.
Akıbeti meçhul olan bu Alman'ı, sigara içenlerin yüzkarası saymak,
sigara içmeyi ideolojik bir ortak payda kabul etmeye vardırır bizi.
Bilgelik, sevginin ve nefretin doğru yerlere odaklanmasıdır; cehalet ise
tam tersi. insanın ekonomik kullanımının sömürgeciler hesabına
kolaylaşması için yürürlüğe sokulan nefret modası sigarayı hedef
gösteriyor, olay budur. Kanserojen bir varoluş biçimini benimsemiş
tüketici/kölelerin bazı mamullerden nefret etmeleri, onları başka
mamulleri satın alırken daha hırslı davranmaya sevk ediyor. Marka
bağımlılığı, tam anlamıyla bir fetişizm çeşididir ve sigara içmenin [de
züppeliğe elverişli yönleri bulunabilmekle birlikte] sözümona vahşice
görünümleri, kozmetik tüketiminden daha yavan bir çılgınlık değildir.
Muş'un Korkut ilçesinin Değimlitaş köyünde sigara içmeyi yasaklayan
ihtiyar heyeti, yasağa uymayan azınlığın köyden kovulmalarını karara
bağlamaya çalışıyor! Arkansas'ta hapishanelerde sigara içmek yasaklandı!
Kanada hükümeti sigara paketlerinin üzerine kanserli akciğer
fotoğraflarının koyulması yönünde bir kamu önerisi hazırladı! Onurlu bir
hayat yaşamanın yolu sigara içenlere hakaret, içmeyenlere iltifat
etmekten geçiyormuşçasına aptalca bir patırtı koparılıyor. Değimlitaş
köyünün ihtiyar heyetinin zekası, Arkansaslı gardiyanların disiplin
anlayışı ve Kanada hükümetinin ileri görüşlülüğünün mucizevi ışımaları
insanı mest ediyor.
Yeryüzüne müptela ve imparator ruhlu köleler, dünyevi bir iptila olan
sigaraya yakıcı saldırılar düzenlerken tiryakilerin yardımına ihtiyaç
duyduklarını gizleyemiyorlar. Türkiye Denizcilik işletmeleri'nin,
vapurlara yapıştırdığı ve okuma yazma bilen yolculara yönelik bir dizi
komutun yer aldığı afişte: "...Sigara içmeyin! ... yüce atamızın ...
düşlediği gibi iyi vatandaş olun!" buyurulmuş. M. Kemal'in de sıkı bir
sigara tiryakisi olduğunu gözönüne aldığımızda, cevabını düşünürken
sigaramızdan derin bir nefes çekebileceğimiz soru şudur: "O halde,
sigara içmek bir ata sporu olamaz mı?"
Murat MENTEŞ / 23.10.2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder