Bırak diyordu içinden bir ses
akışına bırak. Hâlbuki “işleri akışına bırakmak” durumun rutin haline
dönmesinden çıkar sağlayacak olanlar tarafından uydurulmuş büyük, koca bir
yalan gibiydi. Daha çok ressamlar tarafından korkunun eseri olarak resmedilmiş
bir tablo. Korkaklar tarafından ardına sığınılan büyük bir kale. Öyle bir kale
ki, arkadaşların desteğiyle bir surları yükselen, umutlarla kapıları
güçlendirilen, hayallerle hendekleri kazılan, zaman geçtikçe büyüyen,
genişleyen; ama sonrasında sadece zaman gibi kuvvetli bir düşman karşısında
birdenbire hezimete uğrayan bir kale. ‘Akışına bırakmak’ gibi bir anlamsız
beklenti yerine başarı, aşk ya da para (adını siz koyun) gibi soyut fakat en
azından sınıflandırılabilir kavramları belirleyip bunlar için çaba sarf etmek
daha ulaşılabilir bir gaye değil mi sizce? Kalede tıkılı kalmak yerine meydan savaşına çıkmak,
gerektiğinde müttefiklerinizle (ki bu durumda dostlarınız oluyor) istişare
etmek, ihtiyaçlarınızı ve stratejinizi belirlemek, istediğinizi elde etmede daha
erişilebilir bir yol sunuyor sanki. Aynı zamanda sizin dertlerinizi ya da
isteklerinizi umursamayan, şikâyet etmenizden bıkan ya da sizi küçük gören şahıslardan
da bu sihirli sözcük öbeğini sık sık duyabilirsiniz. “Abi akışına bırak.” Hâlbuki kestirme yoldan gitmek yerine içinden
geçenleri reel olarak dile getirse daha yardımcı olmaz mı? Teselli etmek,
kırmamak ya da inanmamak adına yapılan hamleler uzun vadede daha büyük
zararlarla karşılaşmamıza sebebiyet vermiyor mu? Bir şeyi mi satın almak
istiyorsun? Al! Başarı mı istiyorsun? Elde et! Biriyle tanışmak mı istiyorsun?
Tanış! Hiçbir şey yapamıyorsan bunlar için efor sarf et. Ama ‘akışına bırakma!’ Bunun için çabala, savaş, gerekirse meydanda öl ama kendi yarattığın kalende
sonunu bekleme. Korkunun umutlarının önüne geçmesine izin verme. (Biraz daha emir
kipiyle devam edersem azıcık popülaritesi olan, yazları kitap fuarlarına imza
gününe giden, belediyelerin kültür merkezlerinde ufak çaplı seminerler veren kişisel
gelişimci yazısına dönecek sanırım. Cidden etkilenenler varsa parmak kaldırsın bir şey deneyeceğim. Ama üslup çoğunlukla gaz veriyor bu da kabul
ettiğimiz bir gerçek.)
Şaka maka blogu kişisel gelişim
temasına sürükleyip ismini de Genç Adamsın yerine Nasıl Genç Kalabilirsiniz
tarzında bir revizyona sokarak üniversitelerin itiraf sayfalarında paylaşırız. (sounds
like a good plan, right?)
Her neyse; ben ki hoşlandığı kızı başkasına
kaptıran adam, ben ki Sıla’nın Oluruna
Bırak şarkısını fazla dinlemekten fiyaskoların tarihini yazmış adam, ben ki hobi
olarak arkadaşlarına ‘Moruk o kız sana hayatta bakmaz’ diyerek onların
gözlerinden yaşam pırıltısının kayboluşunu izleyen adam, ben ki sınavlarda ‘Boş
ver müdür, hem çalışsan ne olacak’ diyerek kendisi evde gizli gizli çalışan
adam,
Ben yakın geçmiş ve geleceğimden
ecnebicesi ‘Let it flow’ olan bu fiiliyatı siliyor ve size de aynısını tavsiye
ediyorum değerli Lihtenştayn Sakinleri.
Zaten, kim korkaklardan hoşlanabilir ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder