Herkes bilir; herkes ölür.
Reddetmek, insanı ölümden kurtarmadığı gibi gelişini de daha korkutucu hale getirir ölümün. İnsanı büyüten, ona değer kazandıran şey ölümü kabullenebilmek ama kendini çaresiz hissetmemektir. Çaresiz hissetmezken aynı zamanda asla her şeye çare olamayacağını da anlamaktır. Çünkü ölüm, bize asla yenemeyeceğimiz şeylerin de varolduğunu hatırlatır. Kendimizden daha güçlü bir şeyin kesinlikle varolduğunu... İster tanrıya inanın, ister evrene; sizden daima güçlü bir şeyin sizi yenmek için bir yerlerde beklediğini bilirsiniz.
Ne bilim sizi her şeyin hakimi yapar, ne de hayalgücü.
Ölüm sizi hepsinden soyutlar.
Bir kelebeğin çiçeğe konuşu da umrunuzda olmaz, Shrödinger’in kedisi de.
Musa Teper ölürken de durum değişmemişti.
Ne adını bile duymadığı Shrödinger isimli zat-ı muhteremin kedisini, ne de canından çok sevdiği kızının bir akıl hastanesinin bahçesinde ona “ delireceğim hiç aklıma gelmezdi.” deyişi umurundaydı artık.
Caddenin ortasında boylu boyunca yatarken, ne kadar sıradan bir hayat sürdüğünü, insanı nelerin zorlayabileceğini, bir adamın mahvolması için gerekli olan acının kaç katını yaşadığını, ondan geriye bu dünyada ne kalacağını da düşünmedi Musa Teper.
Arkasında kimlerin kaldığını da pek düşünmedi vücudunda 14 kırık varken, her nefes alışında kaburgaları ciğerlerine ve kalbine biraz daha saplanırken. Pek kimse de kalmamıştı gerçi geride. Geri demişken, ellerinden uçan ekmek poşeti geldi aklına Musa Teper’in. “Keşke almasaydım.” diye düşündü gerçekten bir an. “Ölsem de almasaydım.” İnsanın ölürken bile bazı şeylere acıması çok garipti. Musa Teper ömrü boyunca ekmek israf olmasın diye çabalamıştı. Ölürken buna sebep olması onu üzmüştü elbette, neyse ki bu çok uzun sürmedi. Ekmeği unuttu Musa.
Ekmek almaya çıkıp bir daha dönmeyen adamlardan olmak istemezdi elbette. Ancak şartlar onu buna zorlamıştı. 1.65 boyunda, 110 kilo, kel bir adam olan Musa Teper sıradan bir hayat sürmüş, sıradan bir hayat sürmeyi de istemiş olmasına rağmen hep afili bir ölüm hayal ederdi kendisi için. 80 yaşında yatakta uyuyup bir daha uyanmamak onun istediği ölüm değildi. Bunu kimseye söylememişti elbette. Onun gibi bir adam için bu istek fazla “geyik”ti.
Ancak afili ölümünü yaşıyordu şimdi. Sadece o bilse de...Musa Teper caddenin ortasında boylu boyunca yatarken etrafına toplananlar için bu basit bir trafik kazasıydı. Karşıdan karşıya geçmek isteyen şişman adam, kırmızı ışıkta geçen manyaktan kaçacak vakte sahip değildi. Vuran araç hızla kaçmış, binlerce trafik canavarının arasına karışmış gibi görünüyordu.Ancak Musa biliyordu ölürken, bir kazaya kurban gitmek için fazla acı çekmiş bir adamdı o.
Ama üzülmedi. Gözyaşları çok önceden tükenmişti zaten.
Duyduğu son cümle, yanına çömelip kulağına eğilen takım elbiseli yakışıklı adamdan gelmişti.
“Musa Teper...” demişti ses fısıltıyla. “Artık denizleri yaracak kudrette olmadığını anlamışsındır...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder