30 Mart 2012 Cuma

We're all living in America -3-



New York, New York [Part-1]
Merhaba ciğerini yediklerim;
Öncelikle, yazıyı bu kadar geciktirdiğim için sizlerden özür dileyerek başlamalıyım. En az 3 ay once yazmam gerekiyordu bu yazıyı ama bir türlü nasip olmadı, kusuruma bakmayın. Ancak şimdi anlıyorum ne kadar hata ettiğimi, yazmaya başlayınca ne kadar özlediğimi fark ettim. Neyse, zararın neresinden dönsek kârdır sıkıntıya mahal yok.
2012 yılı malum olaylı yıl olacak diyolla. Dedim madem olacak, olayı yerinde  tetkik etmek gerek. Nerden başlatsak yılı hareketli geçiririz? Şimdi üzerinize afiyet bunun için Times Square’den daha iyi yer bulamayız herhalde.  Topladım bavulu valizi, aldım bizim çocukları, düştük yola. New York-D.C  gidiş-dönüş otobüs bileti brüt 47 dolar. Gideceğin zamana gore daha da ucuzluyor tabi, o sizin yaban çakallığınıza kalmış.
Otobüsler hakkında konuşacak olursak öyle çok iyi şeyler söyleyemeyeceğim. Kalite ve hizmet olarak Türkiye’deki firmalar çok daha iyi.Herhangi bir koltuk numarası satın almıyorsunuz bileti alırken. Herkes otobüse binip kafasına gore oturuyor. 4 saat yol gittik ne bir muavin ne bir kek-çay-kahve ikramı oldu. Esefle kınıyorum elbette bunu. Eminim ki burden ettiğim teessüf okuyucularımız tarafından bir çığ gibi büyütülerek Amerikan otoritelerinin kulağına gidecek, gerekli önlemleri almalarını sağlayacaktır.
Otobüs öye gara falan çekmiyor New York’a vardığınızda. Şehrin ortasına bırakılıveriyorsunuz. Ondan sonrası ha babam dolan dur.Sokakların zaten Numara Numara, harf harf sıralandığını söylememe gerek yok, gta oynar gibi yol buluyorsunuz, sıkıntı olmuyor. Biz de yürümeye başlıyoruz  avare avare, bakına bakına. New York gören insanız tabi oturuşumuz kalkışımız, yürüyüşümüz, yemek yiyişimiz bi başka.
New York Metro Haritası
Şimdi buraya geldik geleli belli bir metro algısı var.  Her yere bir şekilde metroyla gidebiliyoruz bir şekilde. D.C-Virginia-Maryland metro ağı gayet hoş, kat kat kurulmuş komplike bir yapı. Az çok da alışınca metroyu adamakıllı kullanmaya,insan her türlü metronun üstesinden gelebilecekmiş gibi hissediyor. Amma lakin kazın ayağı öyle değil sevgili dostlar. Metroya inip haritaya bakınırken far görmüş ceylan gibi kalakaldık. Neyse ki çok kuul ve elit olduğumuzdan bu durum pek uzun sürmedi de, dakikalar içinde duruma hakim olduk. Emin olabilirsiniz ki bir New Yorker dünyanın hiçbir metrosunda sıkıntı yaşamaz yer bulma konusunda. Belki Tokyo, ondan da emin değilim.
Yolda karnımız acıkınca bir “McDonald’s”a giriyoruz. Obbaoo, nası kalabalık nası kalabalık. Zaten buranın McDonald’s Burger King’lerinde hep inşaat işçileri yemek yiyor ıyk, Starbucks’ta da hep işsizler kahve içiyor, hep öyle.  Muhtemelen yeni yıldan bir önceki gün olduğu için o kadar kalabalıktı mekan ancak New York’un yoğunluğundan dolayı sürekli bir kalabalık olduğu da belli. 30 dakikadan fazla oturmayın uyarıları var etrafta.


Yemeğin ardından Times Square’e doğru yürümeye başlıyoruz.  Geri sayım 12’de ancak meydana girişler saat 6 gibi kapanıyor. Eğer neler döndüğünü izlemek istiyorsanız biraz daha erken girmelisiniz tabi ki. Biz de saat 3 gibi içeri girebildik. Sahneye yakın olmamıza ragmen yine de rahat görülebilir bir yer değildi bizim için. Ama olsun, içeri girebilmiştik bir şekilde. Asıl çile ondan sonra başladı işte.  Trilyonlarca insanla birlikte 9 saat kadar geri sayımı beklemek zorundasın bebeğim. Hayat çok acımasız, seni tuvaletsiz bir caddenin ortasına bırakır işte bazen.



Arada bir, saat başı çerez niyetine geri sayım verdiler. Saat altıdan sonra falan konserler, komiklikler, şakalar başladı.  Daha doğru düzgün Fransızca konuşamayan köylü, pis Fransızlarla, tüm iş gücünü Amerikalıların elinden alan Porto Riko’lu, efendime söyleyeyim Meksika’lı  hanımefendilerle 9 saat dip dibe bekleştik.  Şimdi düşündüğümde öyle çok büyük bir eziyet gibi gelmiyor ama orada beklerken bacak macak kalmayınca anlıyorsunuz ne demek istediğimi.
Konselerde Pitbull olsun, Castin Biber olsun, Lady Gaga olsun ne kadar budist rahip varsa toplayığ getirmişler. Pitbull zaten belediyenin kadrolu imamı gibi konserden konsere, mevlitten mevlide koşuyor garibim. Bir bakıyorsunuz yeni yıl partisinde Times’ta, bir bakıyorsunuz super bowl finalinde sahne alıyor. Adam rahat duramıyor tabi.  






             Tavsiyem, benim yaptığım yanlışa düşüp Castin Biber’e yüklenmemeniz. Seveni çok,  yeminle pis pis baka baka erittiler suratımı, aman dikkat. Lady Gaga ablamızın  da sahneye çıkıp millet coşturmasından sonra, geri sayım vakti  ve ball drop geliyor. Ball drop, her yıla 30 saniye kadar once girişten önce, bir düğmeye basmak suretiyle yaklaşık bir buçuk metreküplük bir topun birkaç metre indirilişine verilen isim. Yeni yılı temsilen yapılan bir şeysi. Bu yıl düğmeye Lady Gaga ablamız bastı. Önceki yıllarda basan isimler Muhammed Ali, Hilary Clinton gibi insanlar, ayık olalım.


Ball Drop butoncuğu

Ahanda bu da ball

                Meşhur geri sayım yapılıp saatler 12’yi vurduğunda 9 saatin yorgunluğu bir anda uçup gidiyor. Frank Sinatra meşhur gırtlağıyla “New York, New York” a başlıyor, insanlar dans etmeye koyuluyor, mükemmel bir ambiyans ortaya çıkıyor. Pek çok güzel dakikam içinde yerini almıştır o güzel dakikalar, hem de üst sıralardan.
                Her şey bittiğinde elbette geriye inanılmaz bir çöp yığını kalıyor. Tüm eğlence sektörünün özeti olarak, New York'un en güzel ve aynı zamanda en berbat gününde insanlığa selam ediyorlar.






Yazıyı ben de Serhat gibi ikiye böldüm, gecenin geri kalanı ikinci bir yazıda yer alacak. O zamana dek sağlıcakla kalın. 

2 yorum:

  1. Oralar hep yalan dünyalar.Çok genç harcanıp gitti bu rüyada.

    YanıtlaSil
  2. Herkesin bir derdu var, durur içerisunde...

    YanıtlaSil