14 Kasım 2012 Çarşamba

Genç Adamlarla Röportajlar: A. Necip Keser


Merhaba değerli okurlar;

Genç adamsın ailesi olarak bu kez ünlü sinema eleştirmeni, sanat yönetmeni, yazar, şair,gurme, Türkiye windsurfing barış elçisi ve müteahhit A. Necip Keser’i ağırlıyoruz.
Kendisiyle sanattan spora, sinemadan inşaata, Hollywood’dan Afrika’nın ücra köşelerine uzanan geniş bir yelpazede sohbet ettik. Boğaziçi Üniversitesi Hisar Kampüsünde buluştuk, kahveler söylendi ve sohbet başladı. (Yazının ilerleyen bölümlerinde spoiler'lar olabilir, şimdiden uyaralım.) 

Merhabalar Necip Bey, nasıl gidiyor hayat?
Nasıl olsun efendim, uğraşıyoruz, koşturuyoruz.Teşekkür ederim.

Öncelikle şöyle soralım, A. Necip Keser kimdir, ne yapar?
Beni bilenler zaten bilir, ama tanımayan ufak bir azınlık varsa da açıklamak lazım tabi.Şu anda Boğaziçi Üniversitesi’nde İnşaat mühendisliği okuyan biridir A. Necip Keser. Ama onun ötesinde şöyle açıklamak gerekir, kesin olmamakla birlikte 500-600 filmin sanat yönetmenliğini yapmış ayrıca Türkiye windsurfing barış elçiliğini halen sürdürmekte olan, ve pek çok yeteneğini de saklı tutan bir insandır işte. Orta Amerika'daki  Keser soyundan gelmekteyim. Belli bir dönem Ari Keser ırkını ortaya çıkarmak için çeşitli çalışmalarda yer aldım. Brezilya, Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan, İspanya, Gürcistan, Rusya, İtalya, Portekiz gibi ülkelerde deneysel çalışmalarda, projelerde yer aldım. Keser ırkı projemiz malesef rafa kaldırılmak zorunda kaldı, bu konu hakkında konuşmak istemiyorum ama.Böyle kısaltmaya çalışalım.

Barış elçiliğinin üstünde duralım biraz isterseniz.
İnsanlar bu durumu pek anlamıyorlar.Ama windsurfing dünya barışı için çok önemli bence. Kelime anlamı “uçan mutlu fil yavrusu”, bildiğiniz gibi windsurf’ün, Latin kültüründen dünya literatürüne geçmiş bir kelime, ancak biraz da Anglosakson yönü yok değil. Çünkü bildiğiniz gibi İngiltere, okyanusun ortasında bir ülke, e böyle olunca windsurf’e her zaman ilgi duymuş bir kültür ve  bunu hep barış için kullanmışlar. Bunun en büyük kanıtı şudur, hiçbir donanmanın windsurf birliği olduğunu görmezsiniz mesela. Ancak tüm barış güçlerinin elbet bir şekilde windsurf’le bir ilgisi vardır.

Sizden önce Nasuh Mahruki bu işle uğraşıyordu değil mi?
Yani, şimdi herkes yapacağı işi düzgün seçmeli. Yani..Ben en iyiyim demiyorum.Ama en iyiyim.Yani bunu tartışmanın gerçekten bir anlamı yok.  Bana yenildi ve gitti, bu kadar basit. Tartışmayı da gerçekten uzatmayalım.Bu doğanın bir kanunu.Kapitalizm de bunu gerektiriyor. Benim de başıma geldi.
Mesela Ali Ağaoğlu’nu ele alalım.Ali Ağaoğlu benim gerçekten merakla takip ettiğim bir müteahhit.Zaten aynı sektördeyiz, biliriz birbirimizi.Şu anda “Maslak 1453” isimli projesi var. Direkt bu şekilde ifade etmek istemezdim ama o benden çalıntı mesela.Ama konuyu uzatmak istemediğim için bir şey söylemek istemiyorum.

Projeyi biraz daha açar mısınız?
(İç çekerek) Yaklaşık 87 yıllık bir proje, ilk imzayı ben attım projeye.Başlangıçta proje ismi “İstinye 1071”di, ama bildiğiniz gibi 87 yıl önce İstinye bomboş bir araziydi.Ali benden öğrendi tabi bi şeyler, ama benim hiç aklımda yoktu onun böyle bir şey yapabileceği.Projeyi benden çaldığı dönemde İstinye tabi biraz dolu olduğu için projeyi Maslak’a kaydırdı, Osmanlı hayranlığından da 1453 ile değiştirdi adını.  Ayrıca sürekli sarfettiği “Bu değil, bu değil, bu hiç değil, beni anlamıyorsunuz!” lafları da benim laflarımdır. Onlar da benden.Sonuçta ben bir barış elçisiyim, ben insanları mutlu etmeye çalışan sevecen bir müteahhitim.Benim 87 yılımı verdiğim süreci 3 dakikalık reklamla yerle bir etti.

Hakkınızı helal ediyor musunuz?
Düşünmem lazım.

Biraz da sinema hakkında konuşalım.Son dönemde şikayetçi olduğunuz konular var. Belki de en popüleri olan, vizyondaki son James Bond filmi “Skyfall” hakkında oldukça tartışma çıktı sizin adınıza.Sinema sektöründe A. Necip Keser kimdir?
Sinema sektörüne girişim, inşaat sektörüne girişimle yaklaşık olarak aynı.Aşağı yukarı 85-90 sene evvel Los Angeles’ta gavur güneşi altında kavruluyoruz.Hollywood demek biz demek, bütün o alanın müteahhiti benim.Hatta bakınız şu da ilginç bir noktadır, orada “Hollywood”da iki “L” olmasının tek sebebi benim.Normalde “holy” bildiğiniz gibi tek “L” ile yazılır.E bizim ingilizcemiz o zamanlar zayıftı tabi, iki “L” ile yazdık. 300-350 bin kadar ağaç kestik ama oradan da güzel malzeme çıktı.
("Yanlışlık olsa da tamamen iyi niyetimizden.")

E biz Hollywood’u kurduk ama in cin top oynuyor. Ne yapsak ne etsek derken,dedik bari bu kadar stüdyo falan kurduk boşa gitmesin film çekelim. Daha insanlar film çekmek ne demek bilmezken ben sanat yönetmenliği yapıyordum. Siz benim şu anda sinema eleştirmenliği yaptığıma bakmayın, beni sektörün dışına resmen itelediler. Benim asıl işim sanat yönetmenliği.Benim eleştirmenliğim zorakidir.Benim dışlanmam şu şekildedir, bilirsiniz Vertigo çekimi diye bir şey vardır.Onu ben yaptım, o tamamen benim eserimdi ve tamamen kıskançlık sebebiyle benden çalındı.

22 tane Bond filminin tamamının sanat yönetmenliğini ben üstlendim. O uçan-kaçan, su altına giren arabaları, kenarından köşesinden bıçak çıkan çantaları, ayakkabıları hep ben kendi ellerimle yaptım. Mekan-kostüm-müzik, bunların hepsi bana aittir. Ama görüyorsunuz ki, değil çalışmaya, Skyfall’un galasına bile davet edilmedim.

Sinema sektöründe artık klişeye dönüşmüş tüm soundtrack’ler de size ait değil mi?
Tabi, James Bond, Görevimiz Tehlike, Kill Bill, Son Mohikan..Bunların hepsi bana ait, hatta durun ıslıkla çalayım.(Islık çalmaya başlıyor.)Yok, yok burada rüzgar var olmadı şimdi.Evde yapıyorum ama.
Neyse bunları geçelim, bunlar popüler filmler, ben bunların dışında pek çok kült filme de imza attım. Pulp Fiction’da Tarantino neden hep ayak vurgusu yapar?  Benim ayak fetişim var da ondan!

“200 yönetmene yetecek marjinallik var bende.” demişsiniz.Doğru mudur?
Ya tabi doğru. Sinema sektöründeki çoğu gelişme benden çalmadır, anlatıyorum ya size. Mesela “Oldboy” Güney Kore sinemasına ait bir eser, ama filmin tüm senaryosunu ben türkçe yazdım.İşte orada bazı karışıklıklar oldu, çekimlerde karakterlerden biri kızkardeşiyle biri de kendi kızıyla cinsel ilişkiye giriyor ama bu tamamen çeviri hatasından kaynaklanır.Ben böyle bir şey yazmadım, yanlış anlamışlar.Zaten senaryoyu Güney Günçıkan’ın Korece-Japonca sözlüğe gore çevirmişler.E senaryo Türkçe, sen onu Japonca sözlükle çevirirsen tabi yanlış olacak.
("Normalde çekiç değil levye olacaktı" diyor Keser ve ekliyor "Chan-wook Park'ın da Allah belasını versin.")


Pek çok Uzak Doğulu yönetmenle çalıştınız, bu bölgeye sizi çeken neydi?
Şimdi, bildiğiniz gibi bunların hepsi Çinli, bunların hepsi gözleri kısık insanlar.Ve gerçekten, olaylara baktıkları zaman tam olarak göremiyorlar.E görmeden de film yapılmaz, gel bi bak tam doğru yapıyor muyuz diye yardım istediler, kıramadım.Şirin insanlar neticede.

Fight Club’ta yaşadığınız sorun neydi?
Ya yönetmenle ufak bir sorun yaşamıştık, o benim kostüm yorumlamamı anlamamış tam olarak, ben normalde iki karaktere de aynı kıyafetleri giydirecektim, yönetmen anlamamış. Zaten filmde gördüğünüz gibi Tyler Durden acayip acayip kıyafetler giyiyor, bi atlet giyiyor bi kırmızı gömlek giyiyor bi kürk giyiyor. Halbuki ben onlara çok güzel iki tane memur takım elbisesi ayarlamıştım efendi efendi. O film çok yanlış yorumlandı, zaten doğru düzgün sanat yönetmeni olmayınca beni kovunca ,işi bağlayamadıkları için Tyler’ı da yoketmek zorunda kalmışlar, saçma sapan bir iş olmuş.
("İki mazbut devlet memurunu anlattığımız filmi heba ettiler" diyor genç eleştirmen.)

Stanley Kubrick’le olan ilişkinize gelirsek..
Kubrick demeyin bana, hala sinirliyim zaten.Bir sanat yönetmeni olarak her tarafta serğiştirdiğim ayrıntıları alıp illuminati saçmalıklarıyla değiştirmiş.Böyle rezalet olmaz. Zaten “Eyes wide Shut”ın hemen ardından ölümü de bundandır, çok sinirimi bozmuştu.

İnşaatı sanatla birleştirme fikriniz nereden çıktı?
Bu ilginç bir durumdur, Trabzon halkının isteğiyle sanatsal bir proje ortaya koyalım dedik.Bu projeden sonra zaten çılgın sanatsal İnşaatlar ortaya çıktı.


(A. Necip Keser aynı zamanda inşaat sektörünün "Picasso"su olarak da biliniyor.)



Peki Afrika projeleriniz hakkında konuşacak olursak, neler söylersiniz?
Şimdi burada Afrika sineması hakkında konuşacağım ama olmayacak.Peki neden?Afrika sineması olmuyor.Olduramıyoruz. Nedenine baktığımızda şunu görüyoruz: Yönetmen aç, sanat yönetmeni aç, görüntü yönetmeni aç, kameraman ölmüş..E nasıl olsun burada sinema?

Peki neden Afrika’nın ortasında windsurfing?
Şimdi, windsurfing bildiğiniz gibi, ya okyanusta ya da denizde yapılır ve rüzgar gerektirir.  Ben barış elçisi misyonuna sahip biri olduğum için, sadece denize ya da okyanusa kıyısı olan ülkelere değil de, aç, yoksul, windsurf görmemiş ülkelere de hizmet götürmek istedim. İyi bir insanım neticede. Bu insanları windsurf’le tanıştırmak için oraya windsurf tahtalarımızı götürdük ve bunları toprağa sapladık.  Tabi sapladıktan sonra çıkarmadığımız için bunları Afrikalılara hediye olarak verdik.Ertesi yıl gittiğimizde sapladığımız tahtaların yenmiş olduğunu gördük.

Müzisyen yönünüzü ele alalım biraz da.
Müzisyen yönüm darken şu şekilde, sanat yönetmenleri genelde müziği seçmekle uğraşırlar. Ben seçmem, kendi müziğimi kendim yaparım.Çok önemli bir özelliğim vardır mesela, tüm telli çalgıları çalabiliyorum ben.Mesela ukuleleyi ben icat ettim.Nasıl olduğunu anlatmayayım şimdi, uzun sürer.

Alakasız olacak ancak illuminati hakkında ne söylersiniz?
Şimdi illuminati, aslında arapça kökenli bir kelimedir.Herkes bunun latince olduğunu söyler ama, bu yanlıştır.Şöyle ki; “ilm-ü âti”dir onun aslı, yani “geleceğin ilmi”. Ancak Latinler, çok hırslı insanlar oldukları için bu ifadeyi çalarak kendilerine uydurmuşlardır. Özünde iyidir yani illuminati, sıkıntı yok.Arapça sonuçta.

Türk Sineması ve Yeşilçam hakkında ne söylersiniz?
Allah belalarını versin.

Ekonomi ve siyaset hakkında ne düşünüyorsunuz?
İyi.

Peki Necip Bey, Ayetullah mı Necip mi?
Sana hangisi lazım?

Bir Genç Adam olarak, en derin hüznünüz bir reddedilmişlik midir, yoksa boğazınızda düğümlenen bir soru mu?
Sorular önce boğazıma takıldı, sonra ben öyle olunca kendi kendimi reddettim. O da güzel, onu da bir deneyin derim ben.

Blogumuzu takip ediyor musunuz?
Blogunuzu bazen takip ediyorum ama, yani.. Bi kaç eleman var orada, anladığım kadarıyla genç bunlar. Yani genç adamlar, evet benim çıkarırım böyle.

Okuyucularımıza önerileriniz nelerdir?
Okuyucularınız, okusunlar.Ve okumak, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.
Gençler de okusunlar ama fazla okumasınlar, sonuçta inşaat işindeyiz, çimento taşıyacak adama da ihtiyacım oluyor benim. Bu uyarımı dikkate alsınlar.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder