Merhaba değerli
okurlar;
Genç adamsın ailesi
olarak bu kez ünlü sinema eleştirmeni, sanat yönetmeni, yazar, şair,gurme,
Türkiye windsurfing barış elçisi ve müteahhit A. Necip Keser’i ağırlıyoruz.
Kendisiyle sanattan
spora, sinemadan inşaata, Hollywood’dan Afrika’nın ücra köşelerine uzanan geniş
bir yelpazede sohbet ettik. Boğaziçi Üniversitesi Hisar Kampüsünde buluştuk,
kahveler söylendi ve sohbet başladı. (Yazının ilerleyen bölümlerinde spoiler'lar olabilir, şimdiden uyaralım.)
Merhabalar Necip Bey, nasıl gidiyor hayat?
Nasıl olsun efendim,
uğraşıyoruz, koşturuyoruz.Teşekkür ederim.
Öncelikle şöyle soralım, A. Necip Keser kimdir, ne yapar?
Beni bilenler zaten
bilir, ama tanımayan ufak bir azınlık varsa da açıklamak lazım tabi.Şu anda
Boğaziçi Üniversitesi’nde İnşaat mühendisliği okuyan biridir A. Necip Keser.
Ama onun ötesinde şöyle açıklamak gerekir, kesin olmamakla birlikte 500-600
filmin sanat yönetmenliğini yapmış ayrıca Türkiye windsurfing barış elçiliğini
halen sürdürmekte olan, ve pek çok yeteneğini de saklı tutan bir insandır işte.
Orta Amerika'daki Keser soyundan gelmekteyim. Belli bir dönem Ari Keser ırkını ortaya çıkarmak için çeşitli çalışmalarda yer aldım. Brezilya, Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan, İspanya, Gürcistan, Rusya, İtalya, Portekiz gibi ülkelerde deneysel çalışmalarda, projelerde yer aldım. Keser ırkı projemiz malesef rafa kaldırılmak zorunda kaldı, bu konu hakkında konuşmak istemiyorum ama.Böyle kısaltmaya çalışalım.
Barış elçiliğinin üstünde duralım biraz
isterseniz.
İnsanlar bu durumu pek
anlamıyorlar.Ama windsurfing dünya barışı için çok önemli bence. Kelime anlamı
“uçan mutlu fil yavrusu”, bildiğiniz gibi windsurf’ün, Latin kültüründen dünya
literatürüne geçmiş bir kelime, ancak biraz da Anglosakson yönü yok değil.
Çünkü bildiğiniz gibi İngiltere, okyanusun ortasında bir ülke, e böyle olunca
windsurf’e her zaman ilgi duymuş bir kültür ve
bunu hep barış için kullanmışlar. Bunun en büyük kanıtı şudur, hiçbir
donanmanın windsurf birliği olduğunu görmezsiniz mesela. Ancak tüm barış
güçlerinin elbet bir şekilde windsurf’le bir ilgisi vardır.
Sizden önce Nasuh Mahruki bu işle uğraşıyordu
değil mi?
Yani, şimdi herkes
yapacağı işi düzgün seçmeli. Yani..Ben en iyiyim demiyorum.Ama en iyiyim.Yani
bunu tartışmanın gerçekten bir anlamı yok.
Bana yenildi ve gitti, bu kadar basit. Tartışmayı da gerçekten
uzatmayalım.Bu doğanın bir kanunu.Kapitalizm de bunu gerektiriyor. Benim de başıma geldi.
Mesela Ali Ağaoğlu’nu
ele alalım.Ali Ağaoğlu benim gerçekten merakla takip ettiğim bir
müteahhit.Zaten aynı sektördeyiz, biliriz birbirimizi.Şu anda “Maslak 1453”
isimli projesi var. Direkt bu şekilde ifade etmek istemezdim ama o benden
çalıntı mesela.Ama konuyu uzatmak istemediğim için bir şey söylemek
istemiyorum.
Projeyi biraz daha açar mısınız?
(İç çekerek) Yaklaşık
87 yıllık bir proje, ilk imzayı ben attım projeye.Başlangıçta proje ismi
“İstinye 1071”di, ama bildiğiniz gibi 87 yıl önce İstinye bomboş bir araziydi.Ali
benden öğrendi tabi bi şeyler, ama benim hiç aklımda yoktu onun böyle bir şey
yapabileceği.Projeyi benden çaldığı dönemde İstinye tabi biraz dolu olduğu için
projeyi Maslak’a kaydırdı, Osmanlı hayranlığından da 1453 ile değiştirdi adını. Ayrıca sürekli sarfettiği “Bu değil, bu
değil, bu hiç değil, beni anlamıyorsunuz!” lafları da benim laflarımdır. Onlar
da benden.Sonuçta ben bir barış elçisiyim, ben insanları mutlu etmeye çalışan
sevecen bir müteahhitim.Benim 87 yılımı verdiğim süreci 3 dakikalık reklamla
yerle bir etti.
Hakkınızı helal ediyor musunuz?
Düşünmem lazım.
Biraz da sinema hakkında konuşalım.Son dönemde
şikayetçi olduğunuz konular var. Belki de en popüleri olan, vizyondaki son
James Bond filmi “Skyfall” hakkında oldukça tartışma çıktı sizin adınıza.Sinema
sektöründe A. Necip Keser kimdir?
Sinema sektörüne
girişim, inşaat sektörüne girişimle yaklaşık olarak aynı.Aşağı yukarı 85-90
sene evvel Los Angeles’ta gavur güneşi altında kavruluyoruz.Hollywood demek biz
demek, bütün o alanın müteahhiti benim.Hatta bakınız şu da ilginç bir noktadır,
orada “Hollywood”da iki “L” olmasının tek sebebi benim.Normalde “holy”
bildiğiniz gibi tek “L” ile yazılır.E bizim ingilizcemiz o zamanlar zayıftı
tabi, iki “L” ile yazdık. 300-350 bin kadar ağaç kestik ama oradan da güzel
malzeme çıktı.
("Yanlışlık olsa da tamamen iyi niyetimizden.")
E biz Hollywood’u
kurduk ama in cin top oynuyor. Ne yapsak ne etsek derken,dedik bari bu kadar
stüdyo falan kurduk boşa gitmesin film çekelim. Daha insanlar film çekmek ne
demek bilmezken ben sanat yönetmenliği yapıyordum. Siz benim şu anda sinema
eleştirmenliği yaptığıma bakmayın, beni sektörün dışına resmen itelediler.
Benim asıl işim sanat yönetmenliği.Benim eleştirmenliğim zorakidir.Benim
dışlanmam şu şekildedir, bilirsiniz Vertigo çekimi diye bir şey vardır.Onu ben yaptım,
o tamamen benim eserimdi ve tamamen kıskançlık sebebiyle benden çalındı.
22 tane Bond filminin
tamamının sanat yönetmenliğini ben üstlendim. O uçan-kaçan, su altına giren
arabaları, kenarından köşesinden bıçak çıkan çantaları, ayakkabıları hep ben kendi
ellerimle yaptım. Mekan-kostüm-müzik, bunların hepsi bana aittir. Ama
görüyorsunuz ki, değil çalışmaya, Skyfall’un galasına bile davet edilmedim.
Sinema sektöründe artık klişeye dönüşmüş tüm
soundtrack’ler de size ait değil mi?
Tabi, James Bond, Görevimiz
Tehlike, Kill Bill, Son Mohikan..Bunların hepsi bana ait, hatta durun ıslıkla
çalayım.(Islık çalmaya başlıyor.)Yok, yok burada rüzgar var olmadı şimdi.Evde
yapıyorum ama.
Neyse bunları geçelim,
bunlar popüler filmler, ben bunların dışında pek çok kült filme de imza attım.
Pulp Fiction’da Tarantino neden hep ayak vurgusu yapar? Benim ayak fetişim var da ondan!
“200 yönetmene yetecek marjinallik var bende.”
demişsiniz.Doğru mudur?
Ya tabi doğru. Sinema
sektöründeki çoğu gelişme benden çalmadır, anlatıyorum ya size. Mesela “Oldboy”
Güney Kore sinemasına ait bir eser, ama filmin tüm senaryosunu ben türkçe
yazdım.İşte orada bazı karışıklıklar oldu, çekimlerde karakterlerden biri
kızkardeşiyle biri de kendi kızıyla cinsel ilişkiye giriyor ama bu tamamen çeviri
hatasından kaynaklanır.Ben böyle bir şey yazmadım, yanlış anlamışlar.Zaten
senaryoyu Güney Günçıkan’ın Korece-Japonca sözlüğe gore çevirmişler.E senaryo
Türkçe, sen onu Japonca sözlükle çevirirsen tabi yanlış olacak.
("Normalde çekiç değil levye olacaktı" diyor Keser ve ekliyor "Chan-wook Park'ın da Allah belasını versin.")
Pek çok Uzak Doğulu yönetmenle çalıştınız, bu
bölgeye sizi çeken neydi?
Şimdi, bildiğiniz gibi
bunların hepsi Çinli, bunların hepsi gözleri kısık insanlar.Ve gerçekten,
olaylara baktıkları zaman tam olarak göremiyorlar.E görmeden de film yapılmaz,
gel bi bak tam doğru yapıyor muyuz diye yardım istediler, kıramadım.Şirin
insanlar neticede.
Fight Club’ta yaşadığınız sorun neydi?
Ya yönetmenle ufak bir
sorun yaşamıştık, o benim kostüm yorumlamamı anlamamış tam olarak, ben normalde
iki karaktere de aynı kıyafetleri giydirecektim, yönetmen anlamamış. Zaten
filmde gördüğünüz gibi Tyler Durden acayip acayip kıyafetler giyiyor, bi atlet
giyiyor bi kırmızı gömlek giyiyor bi kürk giyiyor. Halbuki ben onlara çok güzel
iki tane memur takım elbisesi ayarlamıştım efendi efendi. O film çok yanlış
yorumlandı, zaten doğru düzgün sanat yönetmeni olmayınca beni kovunca ,işi
bağlayamadıkları için Tyler’ı da yoketmek zorunda kalmışlar, saçma sapan bir iş
olmuş.
("İki mazbut devlet memurunu anlattığımız filmi heba ettiler" diyor genç eleştirmen.)
Stanley Kubrick’le olan ilişkinize gelirsek..
Kubrick demeyin bana,
hala sinirliyim zaten.Bir sanat yönetmeni olarak her tarafta serğiştirdiğim
ayrıntıları alıp illuminati saçmalıklarıyla değiştirmiş.Böyle rezalet olmaz.
Zaten “Eyes wide Shut”ın hemen ardından ölümü de bundandır, çok sinirimi
bozmuştu.
İnşaatı sanatla birleştirme fikriniz nereden
çıktı?
Bu ilginç bir
durumdur, Trabzon halkının isteğiyle sanatsal bir proje ortaya koyalım dedik.Bu
projeden sonra zaten çılgın sanatsal İnşaatlar ortaya çıktı.
(A. Necip Keser aynı zamanda inşaat sektörünün "Picasso"su olarak da biliniyor.)
Peki Afrika projeleriniz hakkında konuşacak
olursak, neler söylersiniz?
Şimdi burada Afrika
sineması hakkında konuşacağım ama olmayacak.Peki neden?Afrika sineması
olmuyor.Olduramıyoruz. Nedenine baktığımızda şunu görüyoruz: Yönetmen aç, sanat
yönetmeni aç, görüntü yönetmeni aç, kameraman ölmüş..E nasıl olsun burada
sinema?
Şimdi, windsurfing
bildiğiniz gibi, ya okyanusta ya da denizde yapılır ve rüzgar gerektirir. Ben barış elçisi misyonuna sahip biri olduğum
için, sadece denize ya da okyanusa kıyısı olan ülkelere değil de, aç, yoksul,
windsurf görmemiş ülkelere de hizmet götürmek istedim. İyi bir insanım
neticede. Bu insanları windsurf’le tanıştırmak için oraya windsurf
tahtalarımızı götürdük ve bunları toprağa sapladık. Tabi sapladıktan sonra çıkarmadığımız için
bunları Afrikalılara hediye olarak verdik.Ertesi yıl gittiğimizde sapladığımız
tahtaların yenmiş olduğunu gördük.
Müzisyen yönünüzü ele alalım biraz da.
Müzisyen yönüm darken
şu şekilde, sanat yönetmenleri genelde müziği seçmekle uğraşırlar. Ben seçmem,
kendi müziğimi kendim yaparım.Çok önemli bir özelliğim vardır mesela, tüm telli
çalgıları çalabiliyorum ben.Mesela ukuleleyi ben icat ettim.Nasıl olduğunu
anlatmayayım şimdi, uzun sürer.
Alakasız olacak ancak illuminati hakkında ne
söylersiniz?
Şimdi illuminati,
aslında arapça kökenli bir kelimedir.Herkes bunun latince olduğunu söyler ama,
bu yanlıştır.Şöyle ki; “ilm-ü âti”dir onun aslı, yani “geleceğin ilmi”. Ancak
Latinler, çok hırslı insanlar oldukları için bu ifadeyi çalarak kendilerine
uydurmuşlardır. Özünde iyidir yani illuminati, sıkıntı yok.Arapça sonuçta.
Türk Sineması ve Yeşilçam hakkında ne
söylersiniz?
Allah belalarını
versin.
Ekonomi ve siyaset hakkında ne düşünüyorsunuz?
İyi.
Peki Necip Bey, Ayetullah mı Necip mi?
Sana hangisi lazım?
Bir Genç Adam olarak, en derin hüznünüz bir
reddedilmişlik midir, yoksa boğazınızda düğümlenen bir soru mu?
Sorular önce boğazıma takıldı,
sonra ben öyle olunca kendi kendimi reddettim. O da güzel, onu da bir deneyin derim ben.
Blogumuzu takip ediyor musunuz?
Blogunuzu bazen takip
ediyorum ama, yani.. Bi kaç eleman var orada, anladığım kadarıyla genç bunlar.
Yani genç adamlar, evet benim çıkarırım böyle.
Okuyucularımıza önerileriniz nelerdir?
Okuyucularınız,
okusunlar.Ve okumak, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.
Gençler de okusunlar
ama fazla okumasınlar, sonuçta inşaat işindeyiz, çimento taşıyacak adama da
ihtiyacım oluyor benim. Bu uyarımı dikkate alsınlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder