20 Aralık 2011 Salı

We're all living in America

Merhaba ciğerini yediklerim;

Ciğer sevmem. Hatta elmadan sonra en sevmediğim katık olarak sayabiliriz ciğeri. Ama bir hitap şekli olarak "ciğerini yediğim" bana çok hoş ve samimi geliyor. Nasılsa kimsenin okumadığı bir blogda yazdığım için herkese ciğerini yediğim diye hitap edebilirim gönlümce, ne güzel lan. Her neyse, gelelim asıl mevzuya.

Bildiğiniz gibi bu aralar okyanus ötesindeyim. Üniversite eğitimim sebebiyle Amerika'da olacağım bu sene. Çok sevdiğim Kafsinkaf arkadaşımın İstanbul'da çok güzide bir mekan olan karargahlarımızdan birinde bana uyguladığı ısrar sonucu, buradaki tecrübelerimin bir kısmını siz değerli okuyucularımızla paylaşma kararı aldım.

Yazıyı olayların kronolojik akışına göre yazmaya karar verdim. Neticede tamamen "American Dream" tecrübesine vakıf olamayacağım, en azından burada yaşayan bir öğrenci nelerle karşılaşır onları aktarmaya çalışayım.  Konsolosluk görüşmesinden başlamak en faydalısı olur bence.

Bildiğiniz gibi İstanbul'daki Amerikan Konsolosluğu Sarıyer sırtlatında bir kartal yuvası. Oraya gitmeden önce tabi bir sürü şeye ihtiyacınız olacak, Bunların en önemlisi tahminimce internetten doldurulan vize başvuru belgesi. DS-160 adında, size her türlü sikko soruları soracakları İngilizce bir belge. "Daha önce hiç terörist gruplarda bulundunuz mu, vücudunuzu para karşılığında sattınız mı, ülkeye ayak bastığınızda terörist faaliyetlerde bulunmayı planlıyor musunuz, bir klana üye misiniz??" gibi garip garip sorular olacak. Hepsine hayır diye cevap verip 10 sayfayı aşmanız kafi.

Bankaya randevu için para yatırmanız da gerekiyor elbette. 20 dolar yatırıp bankadan bir makbuz alıyorsunuz, makbuzda aramanız gereken numara ve randevu için kullanacağınız uzunca bir şifre var. Eğer vize alamazsanız bu para yanacak, ama en kötü haber elbette bu değil. 200 ve 140 dolarlık iki ayrı ödeme daha var ama ayrıntıları tam olarak hatırlamıyorum.

Her neyse, tüm bu evrak işlerini hallettikten sonra randevu saatinden 30 dk önce konsolosluğa vardınız. Eksik bir şey bırakmadığınıza emin olun çünkü eğer eksiğiniz olursa sizi yolmak için konsolosluğun önünde tükan açmış dallamalar olacak. Bir fotoğrafa iki makas atmaya 10 lira alıyorlar dikkatli olun.

Girişte zaten tüm elektronik gereçleri bırakacaksınız, hiç öyle konsolosluğu falan patlama hayali kurmayın. Zaten yüz yüze görüştüğünüz tüm personel türk. Amerikalılarla sadece kurşun geçirmez camlar ardından görüşebilirsiniz. Korku diye buna denir hellyeaa...

Kafanızda hiç öyle sorgu odasına alınmak, fbi ajanı tipli birinin elinde dosyalarla odaya girmesi falan belirmesin. Bildiğiniz banka, neredeyse hiçbir farkı yok. Önce parmak izi numarası veriyorsunuz, orda sevimli iki Amerikalı kız var, sizi yanıltmasınlar asıl sorgulayacak olanlar tam orospu çocuğu. parmak izinden sonra oturup sıranızı beklemeye başlıyorsunuz. 4 gişe görevlisi çalışıyor vize kabulu için. Numaranızın yandığı gişeye gidip meramınızı anlatıyorsunuz, gıcık gıcık sorular soruyorlar.

Soruların geneli Amerika'ya asıl gidiş niyetiniz ve paranız üzerine. Eğer geliriniz kağıtlarda düzgünce belirtilmişse para ile ilgili sıkıntı çıkmayacaktır. Mülteci olmayacağınızı anlamak için sorduğu diğer soruları da kısa kısa kesin cevaplarla yanıtladığınız takdirde aşılmayacak problem değil. Görevliler Amerikalı, Türkçe biliyorlar ama İngilizce konuşurken elbette daha rahatlar. Eğer İngilizce'niz yoksa tercüman ordusu arkada bekliyor, çağırın gelsinler işleri ne.

Vizeyi alırsanız ups masasına gidip bi de onlara kargo parası bayılıyorsunuz, onlar size getiriyorlar.

Neyse aşalım bunları. Sıra geldi yolculuğa. Bagaj için çok fazla yasak şey vardı ama Amerika'ya ayak basınca çoğunun kimsenin umurunda olmadığını gördük. Eğer çok ayrılamayacağınız bir şey varsa (yiyecek olarak söylüyorum) mutlaka valizinize alın. Sıvı olmadığı müddetçe sorun çıkmayacaktır. Peynir getirmedim diye kendime çok sövüyorum ben mesela.

Yakınlarınızla vedalaştınız, meşhur el sallamaları yaptınız ve döndünüz pasaport kontrolüne. Uçağın kalkışına 45-50 dk var. Geçtiniz free zone'a. Eğer sigara falan içiyorsanız duty free'den kutu kutu almanızı tavsiye ederim. İçip de almayan arkadaşlarım çok pişmanlar. Duty free vergisiz güzide bir mekan, ilginizi çekebilir. Sonra da uçak için beklemeye başlıyorsunuz işte.

Ortadaki,gözlüklü yakışıklı olan benim, karıştırılmasın.
THY'nin İstanbul-Washington DC direk uçuşları mevcut 12 saat sürüyor yolculuk, muamelesi güzel :) Dulles Havalimanına indikten sonra her cevval Türk vatandaşı gibi arkadaşlarımız pilotu alkışladılar. Neyse ki kuulluğumdan ödün vermediğim için kılımı dahi kıpırdatmadım, ne bohem şey o öyle. Ayrıca dikkatinizi çekerim uçaktaki Türkler dışında kimse alkışlamadı pilotu, burdan da birileri ana fikri kapsın işte, her neyse.

Ah zenci vah zenci. 
Uçakta mülteci formları dağıtılıyor. Onu dolduruyorsunuz ki girişteki kontrolde CIA ve Government sizi kayıt altına alsın. Türkiye'deki pasaport kontrolünün bir benzeri de burada oluyor. Uçakta doldurduğunuz belgeleri veriyorsunuz, geliş amacınızı açıklıyorsunuz, parmak izleriniz alınıyor,fotoğrafınız çekiliyor ve bilumum fasulye dalgaları işte.
Lafa zenci diye neden girdiğimi açıklayayım şimdi. Benim pasaport kontrolmemurum zenciydi. Normaldir, burada faşistlik, ırkçılık yapacak değiliz, zaten memlekette beyazdan çok zenci var. Her neyse, ben daha Amerika'ya yeni adım atmışım, filmler dışında İngilizce konuşan zenci görmemişim arkadaş, bi anda yüklenme başladı bünyeye. Adam konuşurken sallanıyor, garip-anlamadığım bir aksanla konuşuyor falan. Sonra arkasındaki diğer zenci kardeşine komiklikler şakalar yapmaya başladı. Bu ikisini bi gülme aldı ama katır gibi gülüyorlar görmeniz lazım. 
Benimle dalga geçiyorlar diyeceğim ama en azından durumu kurtaracak kadar İngilizce'm var, benimle de ilgili değil durum. Hem katır gibi gülüyor hem benim işlemleri yapıyor herif. Ulan öküz, mühür falan basıcan azıcık yavaş ol dikkatli bas. Herifte üniforma var şu var bu var. Sen devletin memurusun azıcık efendi ol diğ mi efendim.

Öyle yani, zenci meselesi burda mühim, daha sonra uzun uzun açıklayacağım. İşte böyle ciğerini yediklerim, çok da yüklenmek istemiyorum şimdiden başınızı şişirdim. Bürokratik işlemleri anlatmadan olmazdı biliyosunuz yaşamadan da önceden bilinmesi lazım. Öyle yani.

Not: Geldiğimden beri en az 15 Amerikalıya Elvan Dalton dinlettim içiniz rahat olsun

2 yorum:

  1. Yaka kartlarınız size ayrı bi ciddiyet ve okul gezisi havası katmış kardeşim.Gerçi sendekini göremedim ama olsun..

    Ayrıca şu bürokratik işlemlerin sıkılığı olayına takıldım ben.Bende Balkan ülkelerindeki tavırları yazayımda ne kadar sıkı olduğu anlaşılsın :)

    YanıtlaSil
  2. güzel başladı, devamını merakla bekliyorum. yazılara fotograf eşlik ederse pek bi güzel olacak blog. ayrıca başarılar..

    YanıtlaSil