30 Aralık 2011 Cuma

We're all living in America -2-

Kaçırılan Bayramlar

     Merhaba ciğerini yediklerim;

     Washington DC-Dulles Havaalanına ayak bastığımda takvimler 3 Kasım'ı gösteriyordu. Cadılar Bayramı'nı 2 günle kaçırmıştık. Kurban Bayramı'nada 3-4 gün vardı sanırım. Daha önce de evden uzakta bayramlar geçirmiştim elbette ama bu kez bayram havası da olmayan bir yerde olacaktım. Bizim bayramlarımız öyle çok sesli değildir, kültürümüzle alakalı olarak aile ziyaretlerine odaklanmıştır. Bu yüzden hep bayram kahvaltıları kazınmıştır kafamda. Üçer beşer sofralar kurulur, bütün aile toplanır. Bayram namazı dönüşü o kahvaltı şölen havasında geçer.
     Bu yıl öyle olmadı.
     Ne bayram namazı, ne de kahvaltı vardı. Öğleden sonra uyandım, yemek falan yemedim, üzerime ağırlık çökmüştü. O an hiçbir şey hissetmemiştim ama bu yazıyı yazarken bi garip oldum. Neyse, sıkıntı yok, en son nerede kalmıştık? Havaalanı mı?
      12 saat yolculuktan sonra, zenciyle işim bitince hemen valizlerime doğru koşturuyorum. İki tane eşşek kadar valiz, işin yoksa onlarla uğraş. Valizleri alıp çıkışa gidiyoruz. Şu havaalanı kargaşasından kurtulsak iyi olacak. Yolcu yakınlarının beklediği salona çıktığımızda Papa'yı gördüm Elinde "Bahcesehir Universty" yazan bir karton vardı, atıldık kollarına. "Papa" okulun öğrenci koordinasyon müdürü. Yaptığı işe bakıp karşılaştırma yapacak olursak lise müdür yardımcısı.


Soldaki Papa, sağdaki Azime ama şu anda konumuz Azime değil. :)

Papa Senegal asıllı bir Amerikan vatandaşı. Kendisi on numara bir insan, ileriki yazılarda sıkça adı geçeceği için uzun açıklamalar yapıyorum .
Papa'nın önderliğinde havaalanından çıkıp bizi evlerimize götürmek üzere bekleyen otobüslere doğru ilerliyoruz. Ancak 50 kişi olduğumuz için aksaklıklar çıkmadan olmazdı elbette. Yeterli servis olmadığı için 2 buçuk saatlik bekleme duraklama devrine geçiyoruz. Kıçımız donuyordu Washington'ın gıcık güneşinde.
Jetlag kafasındaydık bi de bu saatlerde.

İki buçuk-üç saatin sonunda zor da olsa evimize varıyoruz. Eve varınca yorgunluk falan uçup gitti tabi. Zira ev çok güzeldi. Özellikle de bir öğrenci evi olduğunu düşünürsek 4 oda 1 salondan biraz daha büyük diye tarif edeyim en iyisi. Ama beni en çok etkileyen büyüklük değil çöp öğütücüsü ve "Closet" oldu. Amerikan filmlerinde bir klişe vardır, çocuk sürekli dolabından sesler geldiğini, canavarlardan korktuğunu falan söyler. Dolabı çok basit bir öge olarak kullandığımızı closet'ı gördüğüm zaman anladım. Çocuğun korktuğu yer baya geniş içine canavar sığabilecek kıyafet odaları. Ayıptır söylemesi bizde iki tane var, eşşek kadar.

Reserve'ün karşısında alışveriş merkezleri var. İlk gece hem hava alırız, hem de çevreyi tanımış oluruz diye dışarı çıktık. Gecenin 3'ü olduğu için de pek bir şey bulamadık. Sadece evin karşısındaki marketlerden biri açıktı. Kapitalist sistemi yerinde gözlemleyecektik, saniyeler vardı ve girdiğimiz gibi onları gördüm. Aşık olmuştum
Kutu kutu asitli içecekler, 12 tanesi 3 dolar. Coca Cola, Sprite, Fanta... Hemen atılıp görevliye sordum bu fiyatlar gerçek mi diye. Şaşırdı tabi kadın, açıkladı 12 tanesi 3 dolar evet falan diye. Hemen atlangoç gibi atıldım, sevindirik oldum falan. Sevincim birkaç saniye sonra kesilecekti. 

Fiyatlar konusundaki durum şöyle, İçecek bir şeyler alıyorsunuz, ucuz, güzel hoş. Ama gidip su almaya kalktığınızda 1 litre suyu 2 litre koladan daha pahalıya alıyorsunuz. Ekmek Türkiye'dekinin 2 katı pahalı. Pringles Türkiye'de 2 kat daha pahalı. Et-süt hayvan gibi ucuzken peynir pahalı oluyor. Aşağı yukarı yine dengelenip çıkıyorsunuz marketten. Ama bilmelisiniz ki, ne olursa olsun hayat Türk parasına göre daha pahalı.

Marketlerde kasiyerler yapıyor poşetlemeyi ve kredi kartınızla alışveriş yaptığınızda şifre yazmıyorsunuz. Çok nadiren elektronik imza atılıyor bazı yerlerde.

Thanksgiving ve black friday'den bahsetmemek olmaz elbette. 
Her yıl kasım ayının 4. perşembesi şu hindili mindili aileli maileli yemekler vardır ya filmlerde, şükran günü o gündür. Buraya gelene kadar Hristiyanlıkla alakalı bir gün olduğunu zannediyordum. Meğer mevzu başkaymış. 

Pilgrimler Avrupa'dan Amerika'ya geldiklerinde, aç bilaç, yorgun, tükenmiş halde geliyorlar. Kızılderililer de yardımsever, örf anene bilen görmüş geçirmiş, bilge insanlar oldukları için bu aç beyazlara ellerinden geldiğince yardım etmişler. Hindi olsun, börülce olsun,bulgur pilavı olsun. Hem yetiştirmeyi öğretmişler hem de bunlardan ikram etmişler. Ardından  Kızılderililer katledilmeye başlanınca tabi araları bi soğumuş, Üç yıl sonra bi dayı çıkıp kızılderilileri kasım ayının son perşembesi,yani kıtaya ayak bastıkları gün, yemeğe davet etmiş. Mevzu gelenekselleşmiş, daha sonraları da Abraham Lincoln bugünü resmi bayram ilan edelim demiş.

O gün bugündür beyazlar o günü Şükran Günü, Kızılderililer de yas günü olarak kutluyor.

Şükran günü yemeğinde masada olan ne varsa, mevzunun çıkış yeri olan Kuzeydoğu Amerika'da yetişen ürünler. Biz de durur muyuz, "Anadolu bu, boru mu bu?" ekibi olarak bu yerel lezzetleri tatmaya gittik. Yemek güzeldi.

Gelelim "Black Friday"e. Şükran Gününde tüm dükkanlar kapalı. O gece 12-1-2 gibi açılıyor. Özellikle elektronikte çok büyük indirim oluyor ve insanlar akın akın sıra oluyorlar marketlerin önünde. O gecenin soğuğunda tulumuyla, çadırıyla bile gelenler var. Bizim evin karşısı alışveriş merkezi üssü olduğu için çıkıp bakalım dedik. Kalabalıktan dudağımız uçukladı.





  Öyle yani canlarım ciğerlerim. New York'a gitmeden önceki son yazım olacak bu. Dönüşte New York'ta gördüklerimi ve Cristmas mevzusunu anlatırım, sağlıcakla kalın.

4 yorum:

  1. Yazının bi yerinde bi tane "-de -da" yı yanlış yazdım bulamıyorum şimdi şerefsizi. Görürseniz ayıplamayın.

    YanıtlaSil
  2. Yazın oturmaya,eş dost ağırlamaya,çay höpürdetmeye balkonu varmı ? Herşeyi geçtim balkon küçük olsun o küçük balkonda mangal yapmak için gerekli taş barbekü varmı ? Bunlar yoksa ben eve ev demem arkadaş.Giyinme dolabı olsa nolur olmasa n'olur

    YanıtlaSil
  3. eline sağlık, yenisini bekliyoruz ailecek. -de -da yı söyledin insanın arayası geliyor ama yok bence. olsa dikkatimizi kesin çekerdi "amerikanlara tam burs gitmiş bi -de yi ayıramıyor" derdik.:)

    YanıtlaSil
  4. Misal ben gitmediğim için ne 'de-da yı nede ki leri ayrı yazıyorum.Hepsini birleşik ecüş bücüş yazıyorum.Neden ? çünkü ben emperyalizmin kalesine burslu gitmedim :)

    YanıtlaSil